13 Temmuz’da Antalya’da, Akdeniz kıyısında, Yusuf Akçura’ya adanmış anlamlı bir buluşma gerçekleşti. Türkiye Tatarları Derneği tarafından organize edilen toplantıya, yoğun sıcak ve nemli havaya rağmen 25 kişi katıldı. Etkinlikte dernek başkanı, Tatar milli hareketinin önde gelen isimlerinden gazeteci Nail Nabiullin, “Dünya Tarihinde Tatarlar: Yusuf Akçura” başlıklı bir konferans verdi. Bu konuşma, yalnızca Akçura’nın biyografisini değil, aynı zamanda Türkçülük düşüncesinin oluşumunda oynadığı tarihi rolü de merkezine aldı.
Nabiullin’in konuşmasında özel vurgu, Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” eseri üzerinden siyasi Türkçülüğü sistemleştirerek hem Osmanlı’nın çok uluslu yapısından Türk milliyetçiliğine geçişin fikrî temellerini atması hem de Türk dünyasında ortak milli bilincin gelişimine katkı sağlaması üzerineydi. Akçura, yalnızca bir fikir adamı değil, aynı zamanda stratejik bir siyaset kuramcısı olarak; Türk kimliğinin entelektüel inşasında Ziya Gökalp ve Ahmet Ağaoğlu ile birlikte öncü bir yer tuttu. Türk Yurdu dergisi çevresinde şekillenen bu düşünsel hareket, İttihat ve Terakki dışında bir alternatif milliyetçi platform oluşturmuştu.
Konferansta, Akçura’nın Türkiye Cumhuriyeti döneminde de etkin bir figür olarak Atatürk’ün yakın çevresinde çalıştığı, İstanbul Üniversitesi profesörlüğü yaptığı ve 1931’de kurulan Türk Tarih Kurumu’nun ilk başkanı olduğu vurgulandı. Aynı zamanda I. Türk Tarih Kongresi’ne başkanlık etmesiyle Cumhuriyet döneminde de milliyetçiliğin kurumsallaşmasına katkı sunduğu ifade edildi. Yusuf Akçura’nın amacı, sadece Tatar halkı için değil; Azerbaycan’dan Kazakistan’a, Kırım’dan Anadolu’ya kadar uzanan geniş Türk dünyası için ortak bir ideolojik zemin ve kültürel köprü oluşturmaktı.
Ancak Nail Nabiullin konuşmasının sonunda eleştirel bir noktaya değinmeden geçmedi. Bu yıl Yusuf Akçura’nın vefatının 90. yılı. Ne yazık ki sadece Tataristan’da değil, Türkiye’de de bu büyük fikir adamı gerektiği gibi anılmıyor. Ne devlet düzeyinde bir anma var, ne de üniversiteler ya da kültürel kurumlar tarafından organize edilen ciddi bir etkinlik. Üstelik Türkiye’de Yusuf Akçura’nın adı ne Ankara’da ne İstanbul’da bir caddeye, bir meydana verilmiş durumda. Bu durum, onun Türkçülük fikrine yaptığı büyük katkıya karşı büyük bir vefasızlık olarak değerlendirildi.
Nabiullin, bu unutulmuşluğa karşı uyarıda bulundu: “Tarihini bilmeyen bir milletin geleceği olamaz. Yusuf Akçura, yalnızca Tatarların değil, tüm Türk milletinin tarihsel hafızasında layık olduğu yeri almalı.” Önümüzdeki yıl ise Yusuf Akçura’nın doğumunun 150. yılı olacak. Ancak bu büyük yıldönümü için ne Türkiye’de ne de Tataristan’da herhangi bir hazırlığın başladığı duyulmuş değil. Akçura gibi şahsiyetlerin sessizce unutulmasına izin vermemek, milliyetçi camianın ve tüm Türk dünyasının ortak sorumluluğu olarak gösterildi.
Buluşma, Tatar mutfağından lezzetlerle süslendi – çak-çak ve geleneksel koymaklar misafirlerle paylaşıldı. Toplantı sonunda katılımcılar birlikte “Tuğan Tel” şarkısını söyleyerek hem nostaljik hem de anlam yüklü bir kapanış yaptı. Antalya’daki bu buluşma, sadece bir anma değil, Türkçülüğün temel taşlarından biri olan Akçura’yı sahiplenmenin sembolik bir adımı oldu.