Ali Akış
Paris Bloku Genel Sekreteri
Bundan yüz yıl önce, İdil-Ural Türk-Tatar Halkının büyük yazarı, ünlü basın temsilcisi ve siyasi önderi Ayaz İshakî dünyaya gözlerini açmıştı.
Onüçüncü yüzyılın birinci yarısından onbeşinci yüzyılın sonlarına dek, ikiyüzelli yıl süre ile, Rusya’yı hâkimiyeti ve yönetimi altında bulunduran kudretli ve medenî Altın Ordu Devleti olmuştur. Onun tabiî ve kanunî vârisi İdil-Ural Ülkesinin, önce, Kazan Hanlığı Rusların vahşi baskılarına dayanamadan 1552’de istilâya uğramış, fakat hiçbir zaman bu esareti kabullenmemiş, birçok isyanlarla hakkını geri almak istemiştir.
Devrimizde İdil-Ural Türk-Tatar halkının bu mücadelede yetiştirmiş olduğu en büyük liderlerden Ayaz İshakî İdilli, bundan yüz yıl önce, 1878 yılında dünyaya gelmişti. Biz özgürlük savaşçıları, onun çizmiş olduğu kutsal Milli Kurtuluş Hareketi yolunda sonuna dek yürümeğe ahdetmiş ve O’nu, Millî Kurtuluş Hareketinin sembolü olarak kabul etmiş bulunuyoruz. Bu itibarla, Millî Kurtuluş Hareketine yeniden katılacak milliyetçi gençlerimize, ondan örnek ve ilham almalarını sağlamak, ve aynı zamanda Türkiye’mizin kamu oyuna onu tanıtmak amacıyla, bu makaleyi yazmayı kutsal bir görev bildik.
Sevgili İdil-Ural Ülkesi’nin acı kaderini üzüntü ile gören ve duyan Ayaz İshakî, çok sevdiği Türk-Tatar Halkı’nı özgürlüğe, refaha ve sosyal mutluluğa kavuşturmak ideali ve amacı ile hayatınin sonuna dek mücadele etmeğe karar verdi. Bu kutsal mücadelede caymadan, yılmadan tam altmış yıl çalıştı. Allah vergisi istidat ve kabiliyetlerini milletinin mutluluğu uğrunda vasıta olarak kullandı ve bu yüce ideal uğruna şahsî özgürlüğünü ve hattâ sağlığını feda etti. Merhumu yakından tanımak ve onunla birlikte çalışmak mutluluğuna erişmiş olmam nedeni ile onu objektif bir şekilde tahlil etmeğe ve hakkında fikir yürütmeğe bir ölçüde yetkili olduğum kanısındayım. Zira 1938 yılından başlayıp 1954 yılına dek olan onaltı yıllık uzun süre içinde Ayaz İshakî ile birlikte çalışmalar yapmak suretiyle, onunla daha yakından tanışmak ve onun kişiliğindeki derinlikleri daha iyi kavramak ve nihayet onun işareti ve buyruğu üzerine Millî Kurtuluş Hareketi’mizi sürdürmek görevini yüklenmiş olduğum 1954 yılından bu yana geçen 24 yıl içinde Ayaz İshakî’nin sayısız ve büyük emek mahsulü yazılarını incelemek fırsatını elde etmiş bulunmaktayım.
Sevgili halkını özgürlüğe, refaha ve mutluluğa kavuşturmak amacı ve ideali ile mücadeleye atılan Ayaz İshakî, 76 yıllık ömründen tam 60 yılını Millî Kurtuluş Hareketi’ne bağışlamıştı, yani o vefat ettiği zaman arkada 60 yıllık amansız bir mücadele tarihi bıraktı. Yukarıda dile getirdiğimiz gibi, Ayaz İshakî’yi tahlil etmek için onunla tanışmak yeterli değildir, onun sayısız eserlerini okumak, sohbetlerini dinlemiş olmak ve makalelerini incelemek
şarttır.
Ayaz İshakî, millî ideali için, aşağıdaki üç sıfatını kullanmak suretiyle yılmadan çalışmıştır:
Birinci sıfatı: Edip-Ayaz İshakî
İkinci sıfatı: Siyasî yazar, yani gazeteci Ayaz İshakî
Üçüncü sıfatı: Devrimci Lider – Ayaz İshakî.
Şimdi o üç sıfatını ayrı ayrı inceleyelim:
Ayaz İshakî, edip olarak 45 hikâye, roman ve tiyatro eseri ile Kazan edebiyat tarihinin altın devrini yaratanların başında gelir. Bir sanat kolu olan edebiyatı, Ayaz İshakî, kendi milliyetçi idealism fikrine tabi kılmış, yani “Fikir için sanat” prensibine hizmet etmiştir. İlk eseri “Taâllümde Saadet” (Öğrenimde Mutluluk) te, Ayaz İshakî, sevgili milletini, İslâm dünyasının geri kalmasına sebep olan fanatizm gibi hatalı tutumlara karşı mücadeleye davet etmektedir. Onun eserlerinde hep fikir hâkimdir. Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, Kazan Türkleri’nin uyanış devri başlamış olduğu için, genç edibin ilk eserlerinde, o devreye ait fikirler hâkimdir. 1905 yılında müstebit Rus Çarlığı Asyalı Japonlara yenildikten sonra, bütün Rusya çapında hareket başlamıştı. Ayaz İshakî de, o devirde başlayan Milli Hareket ve devrimcilik akımı’nın etkisi altında, edebî eserlerine de o devrin uyanış fikrini sokmuştur. Bu devrede 30
yaşına yaklaşmış, ve Rus Çarlığına karşı aktif mücadeleye girişmiş olup, İdil-Ural Türk-Tatarları’nın şanlı ve parlak geçmişinden ilham alarak, ümitlerin harabeleri üzerinde dahi milletin geleceği için cesaret kaynağı olacak derecede fikirler telkin ediyordu. Bu gibi cesur ve pervasızca hareketler, Çarlık Hükûmeti’nin gözünden kaçmıyordu, ve edip, defalarca tutuklanarak hapse mahkûm edildiği gibi, Uzak Kuzey’e de sürüldü. Fakat idealinden hiçbir zaman tâviz vermeyi aklından bile geçirmeyen genç edip yılmadı, hapiste bile, edebî eserlerini yazmaya devam etti. Meselâ, “Zindan” isimli eserinde, hapis hayatının dışarıdan göründüğü gibi hiç de kötü olmadığını, aksine en mükemmel siyasî okul olduğunu kesinlikle savunur. “Züleyha” isimli eserinde ise İshakî, zorla hıristiyanlaştırılan bir Müslüman ailesinin faciasını dile getirir ve o ailenin eski dinine dönmek için yaptığı mücadeleyi canlandırır. Ayaz İshakî’nin devrimcilik devresi 1918 yılına dek sürdüğü halde, onun sosyal adaleti ve demokratik sosyalizmi savunması devam eder. 1918 yılında Kızıl Ruslar İdil-Ural Ülkesini zorla işgal ederek, orada komünist rejimini yerleştirmeğe başladıkları zaman, Ayaz İshakî bu defa Komünist Partisi’nin takibatına maruz kalır ve nihayet vatanını bırakmak zorunluluğu hâsıl oldu*. Muhaceret hayatında İshakî ara vermeden edebî faaliyetine devam etti. Bu devrede yazmış olduğu en büyük edebi eserlerinden biri “Dulkın içinde” (Dalgalar içinde) dir. Bu eserinde Ayaz İshakî kendisinin samimi ve heyecanlı bir Türkçü olduğunu açıkça ortaya koyar. Bu eserine ilâveten “Üyge Taba” (Eve Doğru) adındaki romanında, Türk Birliği fikrini aşılamağa çalışır. 1923 yılında Tatarca yazılan bu romanı iki defa Türkiye Türkçesine çevrilmiştir. “Jan Bayeviç” isimli komedisınde ise, edip batılılaşmağa özenen cahil bir tüccarın, gülünç âkıbetini okuyucu ve seyircilerin önüne serer. “Otuz Yıllığım” adlı eseri ile edip, edebi faaliyetinin otuz yılını anılar şeklinde okuyucularına sunmak istemiştir*.
(*) Sulh Konferansına İlimizi temsilen gittiği Avrupa’dan dönmeden gurbette kalır.
(*) Bu elyazma eseri maalesef 2. Dünya Savaşı sırasında bazı evrakı ile birlikte kaybolmuştur.
İkinci Cihan Savaşı, bütün esir Türklerin milli idealinin kırılması ve ümitlerin kesilmesi ile sonuçlandığı için, yazar Ayaz İshakî’ye muhacerette bulunan millettaşlarını ümit ışığı ile aydınlatma görevi düşüyor. “Uluğ Muhammedhan” adlı tarihî romanında Ayaz İshakî, millelinin şan ve şerefle dolu geçmişini canlandırmakta ve geleceğe ait ümitleri kendine has inandırıcı üslübu ile telkin etmektedir. En son tercüme eseri “Kazan Tarihi”, yayımlanmamıştır. Kısacası, Ayaz İshakî’nin bütün edebi eserlerinde ahlâk, fazilet, hürriyet aşkı ile orta ve zengin sınıfın kusurlarını eleştirirken bile cezbedici nükte ve ince zekâ hâkimdir.
Ayaz İshakî’yi edip olarak tam mânasiyle inceleme işini edebiyatçılarımıza bırakarak onun siyasî yazar ve devrimci lider sıfatlarını ele alalım. Ayaz İshakî’yi edip olark incelememizi tamamlarken, hürriyet âşıkı olması bakımından büyük Türk şâiri ve edibi Namık Kemal’e, ahlâkçı olarak Fransız yazarı Balzac’a ve realist olarak, yine bir Fransız yazarı Emil Zola’ya benzetebiliriz. Vatanımızı istilâ eden Rus Emperyalistleri ve onların yandaşları, 45 edebî eser veren Ayaz İshakî’yi genç nesilden saklıyor ve onun eserlerinin komünizm ideolojisine ve Sovyet rejimine karşı düşmanca yazıldığını iddia ediyorlar. Gerçekte ise, Ayaz İshakî bütün eserlerinde halkın mutluluğunu hedef tutmuştur. Vatanımızı istilâ eden Rus emperyalistleri ve onların yandaşları, Rus üstünlüğüne dayanmayan her edebî eseri kendi rejimleri aleyhinde kabul ederler. Münih’teki Hürriyet Radyosu, Ayaz İshakî’nin birçok eserini sekiz yıldan beri Tatarca yayımlamış, vatandaki genç kuşakları onun değerli eserlerinden yoksun bırakmamayı görev bilmiştir. Bu alanda Tatar-Başkurt Redaksiyonunun bütün üyeleri, kendilerine düşen millî borcu yüklenmekte ve bu kutsal görevi aşkla yürütmek suretiyle milli mücadele ruhu sönmeden devam etmektedir. Ayaz İshakî’yi siyasî yazar yahut gazeteci olarak incelediğimiz zaman, onun ellibeş yıllık gazete yazarlığını ve bu uzun süre içinde bağlı kaldığı temel prensipleri burada anmak yerinde olur sanırım. Onun en büyük temel prensibi halkçılıktır, Bir köy imamının oğlu Ayaz İshakî, halktan çıkmış, halkla kaynaşmış ve ölümüne kadar ‘Halk için halkla beraber’ prensibini kendine şiar edinmiştir. Halkçılık prensibinin en görünür yönü sosyal adalettir. Ayaz İshakî, bir yandan Çarlık Yöneticilerinin, diğer yandan bazı zenginlerin halka karşı uyguladıkları haksızlıkları ve adaletsizlikleri gören idealist gazeteci olarak, o haksızlık ve adaletsizlikleri giderme yolunda mücadele etti ve bu kutsal mücadelesinde çok yönlü mukavemetle karşı karşıya kaldı. Siyasî yazar veya gazeteci olarak Ayaz İshakî’nin ikinci temel prensibi ateşli milliyetçiliktir. Onun üçüncü temel prensibi ise iyimserlik, yani optimizmdir. Yukarıda saydığımız gibi, Ayaz İshakî ümitlerin harabeleri üzerinde dahi, yeni mutlu devri yaratma işine büyük katkıda bulunma ustalığını gösterebilmiş bir ruh ressamıdır. İşte bu ümidi yitirmeme meziyeti, Ayaz İshakî’nin en üstün yönü sayılır.
Ayaz İshakî’nin siyasî yazarlık veya gazetecilik hayatı 1900 yılında, 22 yaşında iken başlar. Yirminci yüzyılın başlangıcında milli uyanış semeresini vermeye başlamakla beraber, Çarlık Yönetimi Tatar-Başkurt Ülkesi’nde millî basına henüz müsaade etmiyordu. Ancak Kırımlı Türkçü ve Fikir Adamı İsmail Gaspıralı’nın “Tercüman” gazetesi bu sırada bütün Rusya Türklerine milli ruh aşılamağa çalışıyordu. Gaspıralı, Çarlık polisinin şüphesini uyandırmamak için ihtiyatlı bir dil kullanmak zorunda olduğundan, Ayaz İshakî bu ihtiyatlı yayımı yetersiz bulduğundan ruhundaki halkçılık, sosyal adalet ve milliyetçilik prensiplerinden ilham alarak “Terakki” adında gizli bir gazete çıkarmağa başladı. Bir süre sonra Çarlık Yöneticileri sosyal adaletin Tatar halkı arasında yerleşmesini talep eden radikal tutumlu “Terakki” gazetesini kapatmış ise de, Ayaz İshakî, gazetenin kapatılmasından sonra ümitsizliğe kapılmamıştır. O, bu sefer 1902 yılında “Hürriyet” adında yine radikal yönlü sosyal adalet güden gizli bir dergi çıkarma işine girişmiştir. Yazar bu gizli dergide baskı altında inleyen, sosyal ve dini bakımdan adaletsizliğe hedef olan sevgili milletine hürriyet güneşinin doğmakta olduğunu müjdeler. Nitekim, 1904 yılında ufak bir bahane ile Japonya – Rusya arasında savaş patlak verir ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir olay cereyan eder. O devirde Büyük Devletler safında yer alan Rusya İmparatorluğu, yeni kalkınmakta olan Asyalı Japonya’ya yenilir. Ayaz İshakî, 1942 yılının 13 şubatında İstanbul’da Türk Kültür Birliği adındaki dernekte vermiş olduğu bir konferansta, Büyük Rusya’nın küçük Japonya’ya yenilmesi olayı hakkında şöyle diyordu: “Asyalı Japonların Rusları acı yenilgiye uğratması, kendilerinin dünyayı idare etmek için yaratıldıklarına inanan sömürgeci Avrupalıları ve Ortodoks dini ile Avrupa medeniyetini doğu milletleri arasında yaymak için Allah tarafindan seçildiklerine iman eden Emperyalist Rusları şaşkına döndürmüştür.” Ayaz İshakî’nin bundan 36 yıl önce söylemiş olduğu bu sözler, bugün dahi aktüelliğini yitirmemiştir; zira Batı dünyası bugün de, bir yandan Hıristiyanlık şuurunun, öte yandan Sovyet Emperyalistlerinin propaganda etkisi altında Çin’in dünya barışı için büyük tehlike olduğuna inanmaktadır. Oysa gerçekte Rusya dünya barış ve huzuru için en büyük tehlike olmakta devam etmektedir.
1905 yılında Rus Çarlığı Japonya’ya yenildikten sonra Rusya’nın yönetimi altında yaşayan milletler arasında en medeni milletler olarak kabul edilen Finler ve Polonyalıların siyasî ve sosyal haklarını koparmağa çalıştıkları görülüyor. Bu sıralarda bütün Rusya Türkleri ve bu meyanda Tatarlar da, Milli Eğitim, Millî Basın, Millî Tiyatro, Millî Edebiyat ve Millî Siyasî örgütler meydana getirme alanında çoktan özlemini duydukları bazı hakları koparma başarısına ulaşırlar. Millî basına müsaade verildiğini gören Ayaz İshakî, bütün varlığı ile “Tang” ve sonradan da
“Tang Yıldızı” adlarındaki gazete ve dergileri çıkarmağa başlar. Bu gazete ve dergi yurdun en hücra köşelerine kadar yayılır. Bu arada Kazan’da Tatarca başka gazete ve dergiler de çıkmaya başlamıştır. O gazete ve dergilerde halkçılık, milliyetçilik ve devrimcilik ruhu açıkça belli olmadığından yayımlarına devam edebildikleri halde, Çarlık polisi Ayaz İshakî’nin devrimciliğinden korktuğu için kendisini tutuklar ve önce gazete sonra da dergisinin yayımını durdurur. 1906 yılında tutuklanan Ayaz İshakî, arkadaşlarına “Tavış” (Ses) gazetesini çıkarmak için talimat verir, ancak “Tavış” gazetesinin de Ayaz İshakî’nin eseri olduğunu anlamakta gecikmeyen Çarlık makamları Tatar halkını Çarlığa karşı ayaklandıracağından korktukları için Ayaz İshakî’yi İdil-Ural bölgesinden uzaklaştırırlar, yani “Tavış” gazetesinin gerçek başyazarını Uzak Kuzey şehri Arkanjelsk’e sürgün ederler. Kabına sığmayan ateşli devrimci Ayaz
İshakî, sürgünde bir yıldan fazla kalmadı. O, devrimci arkadaşlarının yardımı sayesinde Arkanjelsk’ten kaçarak, soluğu nisbeten hür olan Finlandiya’da aldı. Oradan kolayını bularak İstanbul’a geldi ve meslektaşları gazetecilerle bağlantı kurdu.
Ayaz İshakî, İstanbul’da kaldığı dört ay içinde 1908 yılında ilân edilen İkinci Meşrutiyetten sonra Türkiye’de meydana gelen hürriyet hareketinin liderleri ile birlikte bir dergi çıkarmağa teşebbüs ederse de, olumlu sonuç alamadan 1909 yılının başında sahte pasaport ile vatana geri döner ve tekrar gazetecilik işi ile meşgul olmağa başlar. Petersburg’ta yeni bir dergi üzerinde çalıştığı sırada Rus Gizli Polisinin ajanı bir yazarla tartışması sonunda tutuklanır, yeniden eski sürgün yeri Arkanjelsk’e gönderilir. Ayaz İshakî, Kuzey Buz Denizinden ancak kırk kilometre uzaklıktaki Mezen kasabasında sürgün cezasını çekmekte iken 1913 yılında Romanof sülâlesinin tahta çıkışının üçyüzüncü yıldönümü münasebetiyle bir genel af ilân edilmişti. Ayaz İshakî de bu aftan yararlanarak öz vatanı Kazan vilâyetinin Çıstay kazasındaki Yevşirme köyüne dönmüş sonra da Tatarların kültür ve siyaset merkezi Kazan’a gitmiştir. Tatar gençleri onun gelmesi ile şerefine tiyatroda eserlerini sahneye koyma hazırlığı yaparlar. Fakat Çarlık polisi Devrimci Ayaz
İshakî’ye Kazan’a girme yasağının hâlâ yürürlükte olduğunu kanunî gerekçe şeklinde ileri sürerek onu tutuklamak için tedbir alır. Kazan’daki Tatar Tiyatrosunda kendi eserini seyretmekte olan İshakî, genç milliyetçi Tatar aydınlarının yardımı sayesinde tavan arasından kaçarak o devrin genç yazarı Fatih Emirhan’ın evine sığınmak suretiyle polis tarafından tutuklanmaktan kurtulabilmiştir. Ayaz İshakî Kazan’da kalmanın tehlikeli olduğunu bildiği için Ufa’ya gider. Burada da polisin takibatına hedef olunca soluğu Petersburg’ta almıştır. Petersburg’a gelir gelmez gazete çıkarma işine girişir. Altı-yedi yıllık hapis, sürgün ve kaçak hayatından sonra
cesaretle yeniden gazete çıkarmaya başlayan Ayaz İshakî, İdil boyu Türk-Tatarlarının en büyük millî şairi Abdullah Tukay’ın “Muharrirge”, (yani: “Yazar”a) adlı şiirinde dile getirilmiştir. Bu güzel şiiri ile Tukay altı yıllık ayrılığın hasretini belirtmiş ve yazarın basın hayatına dönüşü dolayısiyle sonsuz sevincini ifade etmiştir.
Bu şiirini yazdıktan iki ay geçmeden Abdullah Tukay vefat etti. Böylece büyük şairle büyük yazar şahsen tanışmak olanağından yoksun kaldılar. Bir süre sonra Ayaz İshakî’nin yeni gazetesi de kapanmak tehlikesiyle karşı karşıya kaldı, Bu defa her türlü müşkülâta göğüs gererek “İL” adında bir gazete çıkardı.
Çarlık Rusyası devrinde müslümanlardan yalnız İdil boyu ve Kırım Tatarları mecburi askere alınırdı. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşının başlamasiyle Çarlık yönetimi geri hizmetlerde kullanmak üzere Türkistanlı kardeşlerimizi de kitle halinde seferber ederek çeşitli
savaş alanlarına göndermeye başlar. Fakat gayrimuntazam bakım ve insanlıktan yoksun şartlarda yaşamak zorunda kalan Türkistanlı kardeşlerimiz baş kaldırırlar ve bu başkaldırma hareketi Çarlık yöneticileri tarafından kanlı bir şekilde bastırılır. Çarlık makamlarının
bu insanlık dışı hareketi Rusya Müslümanları arasında çok olumsuz tepki ile karşılanır. Gazeteci Ayaz İshakî o devirde çıkardığı “IL” gazetesinde Rus Parlâmentosu Duma’da ilân edilen protesto bildirisini aynen yayinlar. Çarlık Hikmet’in bu protestonun genisleyeceginden irkutsk igin savaş zamaninda ilan edilen yetkiden faydalanarak gazeteyi kapatir. Yorulmak, yilmak ve umutsuzluga diismek nedir bilmeyen Ayaz Ishaki, bu sefer ”Soz” adinda yeni bir gazete cikarir. Gittikge biiyiime istidadi gosteren Tiirkistan baskaldirma hareketi ve zalim Rus Çarlığı makamlarinin almış oldugu hunharca tedbirler hakkindaki haberler ”Soz’ gazetesinde de aynen yayinlanir. Bu aci haberler biitiin Rusya Tiirklerinde Carliga karsi nefreti daha da arttırır. Nihayet Gazdık yonetiminin bu vahsetini incelemek icin bir Arastirma Komisyonu kurulur. Bu komisyona Ayaz
İshakî’nin “Söz” gazetesi yazarlarından biri de katılmıştır. Böylece Çarlık Yöneticilerinin vahşeti hakkındaki haberler “Söz” gazetesinde eksiksiz bir şekilde yayımlandı ve bundan sonra gazetenin
okuyucu kitlesi umulmayacak bir artış gösterdi. Fakat “Söz’ gazetesinin geniş ölçüde yayılması ve dolayısiyle Ayaz İshakî’nin şanve şöhretinin bütün Rusya Türkleri arasında yükselmesi Rus orduları Kuzey Cephesi Kumandanı General Kuropatkin’in dikkatini çeker ve gazete kapatılır. Bundan sonra Ayaz İshakî Çarlık yöneticileri nazarında rejim düşmanlarının lideri olarak kabul edildiği için, artık Moskova’da kalmak imkânından yoksun bırakıldı.
1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşına Rusya Çarlığı, Ayasofya Camiine haç dikmek ve İstanbul ile Boğazları ele geçirmek hayali ile girmişti. Fakat 1914 yılında Almanlara karşı Tannenberg Muharebesinin Rus Orduları tarafından kaybedilmesi ve 1915 yılında da Çanakkale’de Kahraman Türk Ordularına karşı İngilizve Fransız Ordularının yenilgiye uğraması ile bütün hayallerin fiyasko ile sonuçlandığını gören İtilâf Devletleri İngiliz ve Fransız
Sömürgeleri olan ülkelerdeki milletlerle Rus Çarlığı yönetimindeki milletlerin taleplerine boyun eğmek zorunda kaldılar.
1917 yılında Rusya yenilgiye uğradı. Derken 1917 yılının şubat ayında Rusya’da demokratik devrim başgösterdi. Bu elverişli fırsattan yararlanmasını bilen Ayaz İshakî ve arkadaşları faaliyete geçtiler ve ilk iş olarak Moskova’da “IL” gazetesini yeniden çıkarmaya koyuldular. Rusya Müslümanları da bu elverişli durumdan yararlanarak 1917 yılının Mayıs ayında Moskova’da Umum Rusya Müslümanlarının Birinci Kurultayı’nı topladılar. Ayaz İshakî Ku-
rultayın Başkanlık Divanına üye seçildi. Onun “IL” gazetesi Umum Rusya Müslümanları Birinci Kurultayı’nın yayın organı haline geldi. Kısacası, Ayaz İshakî’nin “IL” gazetesi Türk-Tatarlarının milli muhtariyet ilân etmelerinde önemli rol oynadı ve sonradan Ufa’da toplanan Türk-Tatar Millet Meclisi ile Millî İradenin de yayın organı olarak tarihe geçti.
Ayaz İshakî 1918 yılının başlarında Moskova’ya gelerek “İL”gazetesinin matbaasını Kazan’a nakletme plânlarını hazırlamakl meşgul olduğu sırada Bolşevikler Moskova’yı ele geçirdiler ve “IL” gazetesini müsadere ile matbaasında Türk komünistlerinin lideri Mustafa Suphi yönetiminde Türkçe olarak “Dünya” adlı bir gazete çıkarmaya başlattılar. Ayaz İshakî devrim düşmanı olarak divanı harbe verildi ise de Moskova’dan kaçmayı başarmıştır.
Daha bir süre kaçak olarak gazetecilikle uğraşan Ayaz İshakî, 1919 yılında Sibirya’nın Kızılcar şehrinde arkadaşları Fuat Tuktar ve Ömer (Teregol) Tanrıkulu ile birlikte “Mayak” (Deniz Feneri) adlı bir gazete çıkarmaya başladı. İç savaş bütün memleket çapın- da yayıldığından o gazetenin ancak 30 sayısı yayınlanabildi. Böylece Ayaz İshakî’nin gurbet hayatı başladı. O, 1919 yılının sonlarında Uzak-Doğu yoluyla Avrupa’ya oradan da Türkiye’ye sığındı. Türkiye’de 1925 yılından 1927’ye dek “Türk Yurdu” dergisinde makaleler yazmakla meşgul oldu.
Ayaz İshakî 1927 yılında Türkiye’den ayrılarak Berlin ve Varşova’da yerleşti. 1928’den 1939 sonuna kadar onbir yıl süre ile “Millî Yol” dergisini çıkardı. “Millî Yol” dergisi İdil-Ural Türk-Tatarlarının onbir ciltlik Millî Mücadele Tarihi ve Millî Ansiklopedisi olarak dünya basınında yer aldı. Bugün yabancı ve yerli tarih bilginleri “Millî Yol” dergisini başlıca kaynak olarak kullanmaktadırlar ve ileride de kullanacaklardır.
Ayaz İshakî 1933 yılında Uzak-Doğu illerinden Çin, Mançurya, Japonya ve Kore’de bulunan Türk-Tatarların dağınık kolonilerini ziyaret ederek onları bir tek merkeze bağladı ve 1935 yılında Mançurya’nın Mukden şehrinde haftalık “Millî Bayrak” gazetesini çıkarma-
ya başladı. Bu gazete Rukiye Muhammediş’in başyazarlığında 1945 yılına kadar aralıksız devam ederek, muhacerette bulunan Türk-Tatar gençliğini millî ruhta terbiye etme işine büyük katkıda bulundu. Bu satırların yazarı da “Millî Yol” dergisi ile “Millî Bayrak” gazetesinden ilham ve örnek alarak Millî Kurtuluş Hareketi’ne fiilen katılmakta gecikmemiştir.
İkinci Dünya Savaşının hepimizin bildiği şekilde sonuçlanması Ayaz İshakî’nin ruhunda gazeteci olarak derin bir iz bıraktı. 1945 ile 1952 yılları arasında yedi yıl süre ile İstanbul’dan ayrılmayan Ayaz İshakî, gazeteci olarak elverişli bir zemin bulamadığı için edebi faaliyet ile yetinmek zorunda kaldı.
1953 yılında Batı Almanya’nın Münih şehrine giderek “Milli Bayrak” adında üç aylık bir dergi çıkarmaya başladı ise de, menhus kanser hastalığı ruhen ve bedenen büyük bir insan olan Ayaz İshakî’yi kemirdikçe kemirdi ve 22 temmuz 1954 yılında Ankara’da yaşayan kızı sayın Profesör Saadet Çağatay’ın evinde ebediyet dünyasına göçtü. Naaşı İstanbul’a getirilerek 24 temmuz günü Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.
Merhum, 76 yıllık ömrünün 55 yılını gazeteci olarak geçirdi ve onun için İdil-Ural basınının babası ünvanını almak hakkını lâyıkiyle kazandı. Merhum ömrü süresince “Terakki”, “Hürriyet”, “Tan”, “Tan Yulduzu”, “Tavış”, “Il”, “Söz”, “Il Sözü”, “Mayak” ve “Milli Bayrak” gazeteleri ile “Milli Yul” ve “Milli Bayrak” dergilerinin başyazarı ve kurucusu olmuştur. Bugün Sovyet basını onu halk düşmanı olarak genç kuşaklara tanıtmaya yelteniyorsa da Tatar-Başkurt halkının büyük çoğunluğu onun sonsuz hizmetlerine büyük değer vermektedir. Bir fâninin başaramayacağı işleri birçok elverişsiz şartlarda başarabilmek ancak Ayaz İshakî gibi büyük insanlara özel yüksek niteliktir. Bu gerçeği bütün Türk-Tatar halkı anlamalı ve ondan örnek almalıdır.
İdil-Ural Tatarlarının yetiştirdiği büyük adamlardan Ayaz İshaki’nin üç sıfatı olan ediplik, gazetecilik ve devrimci liderlik yön- lerinden şimdiye kadar ilk ikisini inceledik. Şimdi üçüncü sıfatı olan devrimci liderliğini inceleyelim. Bazı insanlar lider olarak doğarlar. İngiliz filozofu Carlyle’ın dediği gibi, milletlerin tarihi o milletlerin liderlerinin tercüme-i halinden ibarettir. Ayaz İshakî işte o liderlerden biridir.
1878 yılının 23 şubatında bugünkü kukla Tataristan Muhtar Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan ilinin Çistay kazasına bağlı Yevşirme köyünde ruhaní bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ayaz İshakî, ilk tahsilini doğduğu köyde, sonraki öğrenimini Çistay ile Kazan medreselerinde ve Uçıltelskaya Şkola denilen Rusça eğitim yapan bir muallim mektebinde yaptı. Öğrenimini tamamladıktan sonra doğduğu köye imam olarak atandı. Daha ilkokul sıralarında iken hal ve tavrı ile geleceğin lideri olacağını müjdeleyen Ayaz İshakî, basit bir köy imamı olarak kalacak yaradılışta değildi. HenüzUçiltelskaya Şkola’da öğrenci iken Şakirtlik (Öğrencilik) adında gizli bir örgüt kurmak suretiyle iyi bir lider olacağını isbat etmişti. O, ediplik ve gazetecilik işlerine paralel olarak siyasal örgütlerde de aktif rol almağa başladı. Öğrenciliği sırasında kurmuş olduğu Şakirtlik örgütünü geliştirerek ve örgütün programını daha genişleterek Hürriyet adında siyasi bir örgüt meydana getirdi ve Çarlık yönetimine karşı aktif mücadeleye girişti, 1905 yılında Rusya’nın yeni kalkınmış olan Asyalı Japonya’ya yenilmesi sonunda bütün Rusya çapında hareket başgösterdiğinde, bu harekete cevap olarak Rus Çarı İkinci Nikola Hürriyet Manifestosunu ilân etmek zorunda kalmıştı. Hürriyet Manifestosu ilân edildikten sonra 1905 yılının 30 Ekim tarihinde Rusya’da ilk anayasa kabul edildi. 1906 yılında da anayasaya dayanılarak Rusya tarihinde ilk defa olarak parlâmento (Duma) oluşturuldu. Böylece Rusya mutlak Çarlık Yönetiminden vazgeçerek bin yıllık tarihinde ilk kez meşruti yönetimin kurulmasını kabul etmek zorunda kalmıştı. Duma’ya yapılan genel seçim- lerden birkaç yıl önce Rusya’da başta gizli, sonra açık bir şekilde siyasi partiler kurulmuştu. Yukarıda belirttiğimiz gibi, Ayaz İshakî de Şakirtlik adındaki gizli örgütü genişleterek ve programını hazırlayarak Hürriyet adında bir siyasí örgüt meydana getirmişti. Duma’ya genel seçimler yapılmaya başlanınca Ayaz İshakî yakın arkadaşları Tatar din âlimi ve Orenburg’ta yayınlanan “Vakit” gazetesinin yazarı Rızaettin Fahreddin’in oğlu Abdurrahman, avukatFuat Tuktar, avukat Şakir Muhammedyar ve kimyager Mahmut Almay ile birlikte Hürriyet adındaki siyasí örgütü daha da genişleterek sosyalist ruhta Tancı adında bir parti kurdu. Rus Sosyal Revolusyoner (Devrimci Sosyalistler) Partisinin Tatar milli yapısına (strüktürüne) uygun gelen maddelerini daha önceden mevcut olan Hürriyet Partisinin programına eklemek suretiyle meydana gelen Tangçı Partisi, böylece bağımsız Tatar Sosyalist Partisi haline geldi. Ayaz İshakî’nin liderliğinde kurulması düşünülen Tancı Partisi gerçekte sosyalist bir parti idi, fakat bu parti Karl Marks’ın enternasyonalizm ve sınıf mücadelesi prensiplerini ve terörü kesin bir şekilde reddediyordu. Tangçı Partisinin esas ve temel amacı, sosyal ,ekonomik ve siyasal bakımlardan ezilen Türk-Tatar halkının haklarını savunmak ve sosyal adaleti sağlamaktan ibaretti. Fin ve Polonya Sosyalist Partileri Rusya’dan ayrılarak bağımsız devletler kurmak amacını güdüyordu, fakat Ayaz İshakî’nin Tangçı Partisi Rusya’da cumhuriyet kurmak ve o cumhuriyet içinde Tatarlara ve genellikle bütün Rusya müslümanlarına Ruslarla eşit haklar elde etmek için sert bir mücadeleye girişmişti. Tatar halkı arasında Tangçı Partisi büyük sempati kazandı, çünkü o, halkın sosyal, ekonomik ve siyasal talepleri ile ihtiyaçlarına cevap vermek suretiyle halkı ruhi ve maddi yönlerden tatmin ediyordu.
1906 yılında yapılan seçimlerin sonunda Rusya Müslümanları 38 milletvekili seçmek başarısına ulaşmışlardı. Bu sayı tabiatiyle büyük başarı idi. İkinci Duma’da 45 Müslüman milletvekili vardı. Onlar ayrı grup kurdular. Bunlardan 14’ü Ayaz İshakî’nin liderliğindeki Tangçı Partisi’ne mensuptular. Tangçı Partisi’nin milletvekilleri toprak reformunun bir an önce yapılmasını ileri sürdüler ve işçilere sosyal sigorta sağlanmasını talep ettiler. Duma’daki Rus,
Polonyalı, Fin ve Ukraynalı milletvekilleri çok daha aşırı istekler ileri sürünce 1907 yılında Başbakan Stolıpin İkinci Duma’yı dağıttı ve milletvekillerini tutukladı. Aynı yılda yeniden seçimler yapıldı, fakat bu sefer Müslüman milletvekillerinin sayısı ona indi, Tangçı Partisi ve onun lideri Ayaz İshakî rejim aleyhinde harekette bulunmak ve devrim hazırlamak suçu ile başta hapis ondan sonra da Uzak Kuzey’deki Arkanjelsk bölgesine sürgün cezasına çarptırıldı.
1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Ayaz İshakî devrimci lider olarak o savaşta Rusya’nın yenilgiye uğramasını diler. Nihayet beklenen gün gelir çatar. Rusya yenilgiye uğramaya başlar ve 1917 yılının Şubat ayında demokratik devrim olur. 365 yıllık acı tutsaklık devrinden sonra rahat nefes almaya başlayan Türk Tatarlar, bu elverişli durumdan yararlanarak başta millî medení, müteakıben millî siyasal ve en sonra da tam bağımsızlık için çalışmalarını hızla ilerletirler.
Şubat devriminden sonra Çar tahttan feragat etti ve geçici hü- kûmet kuruldu. Geçici hükûmet Rusya’nın çeşitli bölgelerinde meydana getirilen Müslüman komitelerin ve siyasal partilerin liderleri ile bağlantı kurar. 1917 yılının 14 Mayıs tarihinde Moskova’da Rusya Müslümanlarının Birinci Umumi Kurultayı toplandı. Ayaz İshakî, o kurultayın toplanmasında büyük rol oynadığı için kurultaya katılan 900 üye tarafından başkanlık divanına üye seçilmişti. Kurultay başladıktan sonra geçici hükümetin temsilcisi olarak kutlama konuşması yapan Profesör Kotliarevski, Müslümanların eğitim, tarım reformu ve sosyal problemlerinden ziyade dinî konulara ve Rusya’nın gelecekte de bölünmez bir tüm olarak kalması gerektiği- ne önem verdi. Moskova Kurultayı Başkanlık Divanı Üyesi Ayaz İshakî geçici hükûmetin temsilcisi Profesör Kotliarevski’nin bu konuşmasına karşılık olarak yaptığı konuşmada, “Geçici hükümetin temsilcisi Profesör Kotliarevski Rusya Müslümanlarının sorunları sadece diní sorunlardan ibaret kalıyor diye inanmakla çok yanılıyor. Rusya Müslümanları bu yanlışlığı düzeltme yolunda her türlü hareketten geri kalmamalı ve gereken tedbirleri almalıdırlar” diyerek kendine özgü sert ve inandırıcı bir dil kullanmıştır. Ayaz İshakî bu konuşması ile gerçek ve metin bir lider olduğunu bir defa daha isbat etmiştir. Moskova Kurultayı 11 gün devam etti ve Ayaz İshakî alınan kararlara büyük çapta katkıda bulunmuştur.
1917 yılının Temmuz ayında Kazan’da Rusya Müslümanlarının üç kurultayı yapıldı. Bu kurultaylardan birincisi bütün Rusya Müslümanlarının İkinci Umumi Kurultayı, İkincisi bütün Rusya Müslümanlarının Harbi Şürası Kurultayı, üçüncüsü de Diyanet İşleri (Din Uleması) Kurultayı idi. Adı geçen üç kurultay tarafından ortak bir karar alındı. O karara istinaden “İç Rusya Müslüman Türk-Tatarlarının Milli-Medenî Muhtariyeti” ilân edildi. Ayaz İshakî Muh- tariyetin ilân edilmesinde büyük rol oynadı ve bu sefer sosyalizm fikrinden ziyade Rusya’nın içinde Türk-Tatarlarının millî birlik ve beraberlik fikrini savundu. 1917 yılında Muhtariyet ilân edildikten
sonra Ayaz İshakî Rusya Müslümanları Merkez Şûrası’nın üyesi olarak Petersburg’a gitti ve orada Geçici Hükûmet üyeleri ile görüşme yaptı, Görüşmelerin başlıca konusu Kurucu Meclis’e hazırlaamak ve aynı zamanda Ufa’da İdil ve Ural Türk-Tatarlarının Millet Meclisi’ne yapılacak seçimler meselesini incelemek idi. Görüşmeler olumlu bir şekilde sonuçlandı ve oradan Ayaz İshakî Kazan’a döndü. Kazan Tatarları Milli Edip, Gazeteci ve Siyasi Liderlerini eski Türk geleneklerine uygun bir şekilde tuz ve ekmekle, büyük kahramanlara lâyık bir saygı ve sevgi ile karşıladılar. Kazan’da Milli-Kültürel Muhtar Türk-Tatar Cumhuriyeti’nin temelleri kurulmağa başladı. Ayaz İshakî, 1905 yılında Nijni Novgorod olan bugünkü adı ile Gorki’de, Oka nehrinde bir vapur güvertesinde toplanmış olan Rusya Müslümanları Kurultayında sosyalist Tangçı Partisi’nin lideri olarak Burjuaz Müslüman İttifakı Partisi ile anlaşamamıştı. Fakat aradan oniki yıl geçince Ayaz İshakî eski muhalifleri ile ortak dil bulma başarısına ulaştı ve böylece Türk-Tatar halkı arasında onun itibarı ve şanı daha da yükseldi.
1917 yılının Kasım ayında Ufa’da Türk-Tatarlarının Millet Meclisi toplandı ve üç bakanlık ile iki komiteden ibaret Millî İdare adında Muhtar İdil-Ural Hükümeti kuruldu. Ayaz İshakî Barış Komitesi’ne başkan seçildi. Eğer İdil-Ural Devleti tam bağımsızlığını almış olsaydı Ayaz İshakî o Devletin Dışişleri Bakanı olacaktı.
Türk-Tatar halkı genç “Idil-Ural Milli İdaresi”ni kurmakla meşgul olduğu bir sırada Bolşevik Devrimi patlak verdi ve Rusya’da iç savaş başladı. Bir yandan Beyaz Ruslar, öte yandan Lenin liderliğinde toplanan ve gittikçe güç kazanan Komünistler, İdil-Ural Ülkesini yok etmek amacıyla girişilen mücadelede birleştiler, yani iki düşman blokta olan Beyaz Ruslar ile Bolşevikler İdil-Ural idaresini ortadan kaldırma hususunda bir tek cephe kurdular. Genç İdil-Ural Milli İdaresi iki düşman arasında sıkışmış olmasına rağmen mücadeleden vazgeçmedi. Beş alaydan ibaret olan Milli Ordu, daha once Ayaz İshakî tarafından ileri sürülen “Kurbansız bayram olmaz” prensibinden ilham ve şanlı Altın Ordu tarihinden örnek alarak iki cephede savaşa girişti, fakat tek başına kaldığı için üstün düşman güçleri karşısında ağır kayıplara uğrayarak yenildi. Böylece İdil-Ural Ülkesi Rus Komünistleri tarafından istilâ edildi. Millî İdare’nin, yani Muhtar İdil-Ural Hükûmeti’nin üyeleri ve o meyanda Ayaz İshakî saldırgan Rus Bolşevikleri tarafından ölüm cezasına mahkûm edildiler. Fakat Ayaz İshakî ve birkaç arkadaşı bir kolayını bula-
rak Uzak Doğu yoluyla Sulh Konferansına katılmak maksadiyle Avrupa’ya gittiler. Ayaz İshakî Avrupa’da birkaç yıl kaldıktan sonra Türkiye’ye geldi. Fakat yaratılıştan lider, idealist, dâva ada-
mı ve mücadeleci olduğu için, o devirde Türkiye’de elverişli bir çalışma ortamı bulamadı. Bunun üzerine bilâhare başgösteren pasif direniş eylemlerini dışarıdan desteklemek amacıyle Varşova’ya geldi ve 1928 yılında arkadaşları ile birlikte İdil-Ural Bağımsızlık Komitesi’ni kurdu. Komite kurulur kurulmaz tüzük hazırlandı. 1928 yılının 28 Eylül tarihinde hazırlanan 12 maddeden oluşan Tüzüğün 1 ve 10 uncu maddelerini burada dile geitrmek yerinde olur. Tüzü ğün 1 inci maddesinde “Komitenin temel amacı İdil-Ural Bağımsızlığı’nın sağlanması için sonuna kadar çalışmaktır” denilmektedir. 10 uncu maddede ise “Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve bağımsızlığı aleyhinde bulunanlar, İdil-Ural, Türkistan, Kırım, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya bağımsızlık dâvasının zararına çalışanlar, Türk Birliği’nin aleyhine dar kabilecilik cereyanı açanlar, umum Türklük zararına çalışan örgütlere üye olanlar, yerli Komitelerin teklifi ile Başkanlık Divanı tarafından Komite üyeliğinden çıkarılırlar” denmiştir. İdil-Ural Bağımsızlık Komitesi’nin Türkistan, Azerbaycan, Kırım ve Kuzey Kafkasya Komiteleri ile sıkı ve ciddî işbirliği yapması, Emperyalist Sovyet Yöneticilerinin yandaşlarının dikkatini fazlasiyle çekti. Meselâ, rahmetli hemşehrim ve ülküdaşım Hamit Reşit 1955 yılında İstanbul’da Ayaz İshakî’nin aziz hâtırasına ithaf edilerek çıkarılan broşürün 35 ve 36 ncı sayfalarında şunları yazıyor: “Mir Seyit Sultangaliyef hareketi meydana çıkarıldıktan sonra Kazan’da basılan “Çayan” dergisinde yerleştirilen bir ma-
kalede, Mir Seyit Sultangaliyef tarafından kurulan Turan Hükûmeti’nde Ayaz İshakî Dışişleri Bakanı olarak görev almağa hazırlandı, denmiştir.” Bu yazıdan anlaşıldığı veçhile, Ayaz İshakî’nin çalışmaları Sovyetler Birliği’nde derin tepki ve yankılar yaratmıştır.
Otuzuncu yılda Varşova’da İdil-Ural, Türkistan, Azerbaycan, Kırım, Kuzey Kafkasya, Ukrayna, Belorusya, Gürcistan ve Doğu Karelya’yı içine alan bir blok meydana getirildi. Lehistan Hükûmeti’nin yardımıyla kurulan bu bloka Promethée adı verildi. Milliyetçi-Halkçı-Lider Ayaz İshakî gerek İdil-Ural Bağımsızlık Komitesi’nde, gerek Promethée Bloku’nda tam bir ahenk ve kendine özgü içtenlikle 1939 yılına kadar aralıksız çalıştı.
Tatar halkının lideri Ayaz İshakî, 1933 yılında Uzak Doğu illerinde dağınık halde yaşayan Türk-Tatarlarını ziyaret etti ve orada “İdil-Ural Türk-Tatarlarının Millî Kültür Merkezi”‘ni kurdu.
Onun bu çalışmaları hiç şüphesiz semeresini verdi. Bu başarıyı çekemeyen Beyaz ve Kızıl Ruslar birleşerek, 1934 yılının 11 Şubatında Japonya’nın başkenti Tokyo’da toplanan Kongreyi dağıtmak, hattâ Ayaz İshakî’yi öldürmek amacıyla Beyaz Rus albayı Porutikof’un kumandasında harekete geçtiler ise de, Japon Polisinin yetişmesi ve halen İstanbul’da bulunan iki Tatar hanımının fedakârane bir şekilde karşı koyması sonunda yakayı ele verdiler. Anlaşıldığına göre, Sovyet Yöneticileri ile Göçmen Rus Örgütlerinin üyeleri ideoloji bakımından birbirlerine can düşmanı olsalar bile, Rus olmayan milletlerin, hattâ kültür bağımsızlığı hareketi karşısında
dahi birleşmekte idiler. Albay Porutikof’un aynı zamanda Sovyet ajanı olduğu sonradan anlaşılmıştır. Ayaz İshakî, Uzak Doğu’da yaşayan Tatarların Millî Kültür Merkezini kurduktan sonra 1936 yılında tekrar Avrupa’ya döndü.
1933 yılında Ayaz İshakî, İdil-Ural Bağımsızlık Komitesi’nin temel prensiplerini ve Tatar halkının kısa tarihini anlatan “İdilUral” adında bir kitap yazdı ve onu Rus, Leh ve Fransız dillerine
çevirttirdi. 1939 yılının Eylül ayında İkinci Dünya Savaşı patlak verince Ayaz İshakî Varşova’dan ayrıldı. Bunu müteakıp bir sure Londra ve Paris’te kalarak, 1940 yılının ortasında Türkiye’ye geldi.
İkinci Dünya Savaşının ilk yıllarında Naziler, ona kendileri ile işbirliği yapmayı teklif ettiyseler de, Ayaz İshakî bu teklifleri kesinlikle reddetti. Bu hususla ilgili bir anıyı burada kaydetmek isterim. 1942 yılının sıcak bir Temmuz gününde Ayaz İshakî beni İstanbul’daki evine çağırmıştı. Gittim, Ankara’daki Alman Büyükelçiliğinden iki memur orada idiler. Anlaşılan, Ayaz İshakî beni tanık olarak çağırmıştı. Almanlar söze başladılar. Onlar, Alman Ordusu ile işbirliği yapacak İdil-Ural Lejyonunun kurulacağını bildirerek, Ayaz İshakî’ye Bağımsızlık Komitesi’nin Başkanı olarak Lejyonun kurulmasında yardımcı olmasını teklif ettiler. Ayaz İshakî
bu teklife karşılık olarak; “1) İdil-Ural Devleti için Hukuki Garanti, 2) Kurulacak Lejyon için hareket serbestliği ve bağımsız kumanda heyeti, 3) İdil-Ural Bağımsızlık Komitesi’ne Bağımsız Millî Yargı Organı’nı kurma yetkisinin verilmesi, en önemli şartlardan sayıllır”
diyerek kendi tekliflerini ileri sürdü. Almanlar geniş yetki talep eden bu tekliflere yanaşmadılar ve böylece iki arada herhangi bir anlaşma yapılamadı. Zaten Ayaz İshakî Almanların yenilgiye uğ-
rayacaklarını daha 1939 yılında söylemişti.
1942 yılında Almanya’da kurulan İdil-Ural Lejyonu’nda görev alan şahıslardan bir-ikisinin iddiasınca, güya Ayaz İshakî 1943 yılında Almanlarla işbirliği yapmak istemiş, fakat Almanlar bu teklifi geri çevirmişler imiş. Bu iddia her türlü mantıkî esas ve temelden yoksun bir iddiadır, zira 1942 yılında Almanların bütün cephelerde zaferden zafere koştukları bir sırada onlarla işbirliği yapmaktan uzak duran Ayaz İshakî, 1943 yılında Almanlar Stalingrad’da feci yenilgiye ve Güney Cephesinde kayıplara uğradıktan sonra, onlarla işbirliği yapma teklifinde nasıl bulunsun? Bu tarihi gerçeği genç kuşaklar bilsinler ve yanlış fikirlere saplanmaktan kurtulsunlar.
Ayaz İshakî, İkinci Dünya Savaşında Almanlarla birlikte Rusların da yenilgiye uğrayacaklarına inanmıştı. Eğer Amerikalılar ve Japonlar feci tarihi hatalar yapmasalardı, İkinci Dünya Savaşı bizlerin dilediği şekilde sonuçlanacaktı. Ona rağmen, dünyada hiçbir müstebit rejimin ebediyen payidar olamayacağı gerçeğini unutmayan Ayaz İshakî, kendinden sonra gelen kuşaklara vasiyet olmak üzere ölümünden üç gün önce, bu satırların yazarına Finlandiya’nın Tampere şehrinde yaşayan rahmetli İmam Habiburrahman Şakir’e (Bulgari’ye) hitaben bir mektup yazdırmıştı. O mektubun özetini burada hep birlikte okuyalım:
Ankara, 19 Temmuz 1954
Hürmetli Habiburrahman Hazret,
Ben 26 Mayıstan beri Ankara’dayım. Bir süre hastanede yattım. Şimdi kızımda kalıyorum. Allah’a bin şükürler olsun, kızım ve damadım bana çok iyi bakıyorlar. Onlardan çok memnunum. Benim halim hiç de iyi değil. Ayağımın şişleri kendimi idare etmemi en- gelliyor. Onun için benim sağlık durumumun iyi olduğuna dair haberlere inanmayın, Bir mucize olmazsa alacağım nefes bu ay veya belki de bu hafta içinde sona erecek. Ben de günahkâr başımı Allah’ın rahmetine sunacağım. Ben Müslüman anne-babadan doğdum ve Müslüman olarak terbiye gördüm. Kanunî bakımdan ben Türk’üm. Hiçbir Türk boyuna düşmanlık yapmadan mensup olduğum Türk-
Tatar halkının refahı ve mutluluğu için bütün ömrüm boyunca çalıştım. Bu işleri yaparken hiçbir Türk boyuna zarar getirmedim. Eğer benim hatalarım olmuşsa kardeşlerim beni affetsinler, haklarını helâl etsinler. Kendi aramızdaki Tatarlık, Başkurtluk, Mişerlik ve Nogaylık yollarına girmedim. Elimden geldiği kadar dar kabilecilikten kaçındım. Benim fikrimce, Tataristan’la Başkurdistan’ı bir birlerinden ayırmak, hepsini biraraya getirecek İdil-Ural Milli İda- resini yok etmek için icad edilen Sovyet şeytanlığından başka bir şey değildir. Benim inandığıma göre, Sovyet boyunduruğu altında inleyen kırk milyon Türk’ün ileride politik bakımdan Konfederas-
yon şeklinde birleşmesi, o da olmazsa, Ortak Kültür Birliğini kaybetmeden, yani Ortak Kültür sahibi olarak Avrupa Birliğine eşit haklarla girmesi, Avrupa Birliği ailesinde şerefli yeri alması en doğru yol olacaktır. Tanrı sizlere müreffeh hayat sürmek ve vatanımız İdil-Ural’ın kurtuluşunu görmek nasip etsin diye duada kahyorum. İstisnasız bütün mahalle üyelerine son selâmlarımı sunarım. Saygılarımla…
Ayaz İshakî
Not: Bu mektubu Aliyullah Akış adındaki milliyetçi gencimiz yazdı, zira kendimde mektup yazacak güç yok. Yazılanları benim fikrim olarak kabul ediniz. Ali Akış benim en güvenilir yardımcımdır. Selâmlarımla…
Ayaz İshakî
Bu mektup yazıldıktan üç gün sonra Ayaz İshakî ebediyet dünyasına göçtü.
Rahmetli Lider Ayaz İshakî’nin adı geçen vasiyet mektubu nasılsa Sovyet basınına da geçmiş ve tabiî olarak kendilerine gore yansıtılmıştır. Meselâ, Tatar Sovyet filozofu Kâmil Fasiyef 1971 yılında Kazan’da Rus dilinde yayınlanan “Na Putiah Proletarskogo Internatsionalizma” (Proleter Enternasyonalism Yolunda) adlı eserinin 250 nci sayfasında şöyle diyor: “Ayaz İshakî, 1954 yılının 19 Temmuz tarihinde ölüm döşeğinde iken yazdırmış olduğu bir mektupla Ali Akış’a Rusların yönetiminde yaşayan kırk milyon Türk’ün Bağımsız Siyasal Birleşmesini gerçekleştirmek görevini vermiştir.” Bu cümleden anlaşıldığı veçhile Sovyet yöneticileri ve onların yandaşları her türlü çareye başvurarak, yabancı ülkelerde yaşayan aktif milliyetçi mücahitlerin şahsî mektuplarını dahi ele geçirmekte ve onları tahrif etmek suretiyle kendi amaçları için kul- lanmağa çalışmaktadırlar. Diğer yönden, bunu yapmakla birlikte, Sovyet yöneticileri dış ülkelerde Rus olmayan milletlerin Kurtuluş Hareketlerinin sürdürüldüğünden kuşkulandıklarını açıklamış oluyorlar. Gerçekten de Ayaz İshakî tarafından başlatılan İdil-Ural
Kurtuluş Hareketi ve 1953 yılında onun da katılmasıyle meydana getirilen ” P ar i s B lo k u ” nun eylemleri sürdürülmektedir. 1930 ile 1939 yılları arasında Varşova’da faaliyet gösteren “Pro-
methée Cephesi’nin devamı sayılan Paris Blo k u, çok ağır şartlara bakmadan cesaretle hareket ederek Rus olmayan milletlerin Selfd eterm i n at io n (Milletlerin kendi kaderini tâyin etme) hukukuna sahip olmasının en tabiî hukuk olduğunu, bütün dünyaya haykırmakta ve kutsal dâvadan vazgeçmeden yaşamını devam ettirmektedir.
Edip, gazeteci ve lider olarak Ayaz İshakî’yi inceledikten sonar kısa bir özetle yazımı tamamlamak isterim. Ayaz İshakî bundan yüz yıl önce doğmuştu. Benim bu yazımı da içine alan onu anma kitabının yayınlanmasının büyük kadirşinaslık olduğuna inanıyorum. Evet, Ayaz İshakî mensup olduğu Türk-Tatar halkının mutluluğu ve refahı için altmış yıl yılmadan çalıştı ve derin bir tarihi iz bıraktı. Bizler, yani hür ülkelerde yaşayan bahtiyarlar, kendi büyüklerimizi anma ve onlara tahsis edilen kitaplar çıkarma olanaklarına sahibiz. Fakat ana vatanımız İdil-Ural’da yaşayan milletdaşlarımız bu özgürlükten yoksundurlar. Aşağıda vereceğim üç örnekle bu özgürsüzlüğü kanıtlamak istiyorum. Birinci örnek: Rahmetli hemşehrim ve ülküdaşım Hamit Reşit 1955 yılında İstanbul’da Ayaz İshakî adına ithaf edilen broşürün 35 inci sayfasında başlayan makalesinde Ayaz İshakî’nin edebi eserleri 1925 yıllarında vatanımızın kütüphanelerinden kaybolmaya başladı ve komünist yöneticileri o yıllarda Ayaz İshakî’ye karşı kampanyaya giriştiler diye yazmış.
İkinci örnek: Halen Münih’te yaşayan hemşehrim Gazeteci Ayaz Hâkimoğlu bir sohbet arasında, 34-35 yıllarında Tataristan ve Başkurdistan okullarında edebiyat tarihi derslerinde, “Ayaz İshaki Ekim Devrimi’ne kadar olan devirde de burjuva milliyetçi yazar olmuş diye anılıyordu ve onun edebi eserleri genellikle yasak edilmişti” diye bana söylemişti.
Üçüncü örnek: Tataristan Yazarlar Birliği’nin basın organı “Kazan Utları” (Kazan Işıkları) dergisinin 1977 yılının Eylül ayında çıkan sayısında Rinat Mohammediyef imzası ile “Kaybolmayacak Mirasın İzinden” adındaki başlık altında yayınlanan makalede derginin 169 uncu sayfasında “Burjuva Milliyetçi Yazar Ayaz İshaki’nin “Muallime” isimli eserinde sınıf mücadelesi yansıtılmamıştır” şeklinde memnuniyetsizlik belirtilmiştir. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Fakat bu üç örnek Sovyet yöneticileri ve yandaşlarının amaçlarını belirtmek bakımından yeterlidir sanırım. Sovyet yöneticileri, Ayaz İshakî’yi “Burjuva milliyetçi ve kapitalistlerin uşağı” diye dile almaktadırlar. Oysa yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ayaz İshakî gençliğinde sosyalist idi ve ömrünün sonuna kadar Halkçı ve Sosyal Adaleti savunan idealist bir insan olarak kaldı, Ayaz İshakî, Marksizmi inkâr ve reddettiği, sınıf mücadelesini kabul etmediği ve Rus kültürünün üstünlüğüne dayanan şovenistik ipoteze karşı koyduğu için Rus Emperyalizmini uygulayan Sovyet yöneticileri ve yandaşlarının görüşünce, Sovyet Rejiminin amansız düşmanı sayılır. Bu gerçeği milletimizin genç kuşakları iyi bilmelidirler. Bu itibarla Rahmetli A y a z I s h a k i ‘yi genç kuşaklara tanıtmak en kutsal görevimizdir. Onunla birlikte Türkistan’ın büyük lideri Mustafa Çokayoğlu’nu, Kırım’ın büyük evlâdı Cafer Seydahmet’i, Azerbaycan’ın mümtaz liderleri Mehmet Emin Resülzade, Mirza Bala ve Vahap Yurtsever’i, Doğu Türkistan’ın büyük lideri Emin Buğra’yı anmak ve onlardan örnek almayı sağlamak kutsal borcumuz sayılır.
Hiçbir zulüm ebedi olmadığı gibi, Sovyet Emperyalizmi de çökecektir. Nitekim Rus ihtilâli çocuğu olan Rus tarihçisi Andrey Amalrik, 1969 yılında yazmış olduğu “Sovyetler Birliği 1984 Yılına Kadar Yaşayabilecek mi?” adlı eserinde, Rus İmparatorluğu parçalanacaktır fikrini inandırıcı tarihî delillere dayanarak açıklamaktadır. Büyüklerimiz rahat uyusunlar, buna göre Rusya Emperyalizmi bu yüzyılın sonuna dek önemli kuvvet kayıplarıyla karşılaşacaktır.
Bizim görevimiz, bizlerden önce gelenlerden Millî Hareket Bayrağını teslim aldığımız gibi, bizlerden sonra gelen kuşaklara o Kutsal Bayrağımızı teslim etmekten ibarettir.
KaynakIar:
- Azerbaycan dergisi, 1954, Sayı 4-5 (28-29), Sayfa 6-9, Yazar: Resulzade.
- Türk Yurdu dergisi, 1954, Sayı 2 (235), Sayfa 150-156 , Yazar: H. N. Orkun.
- Türk Dili dergisi, 1954, Sayı 37, Sayfa 17-26, Yazar: A. B. Taymas.
- Dergi Münih, 1955, Sayı 3, Sayfa 107-119 , Yazar: Sultan.
- Ayaz İshakî Broşürü, 1955, İstanbul, Sayfa 35-39, 41-45, Yazarlar: Hamit
Reşit, H. Yaşın.
- Azerbaycan dergisi, 1964, Ankara, Sayı 4-5-6, Sayfa 24-32, Yazar: Ali Akış.
- İdil-Ural Dâvası ve Sovyet Emperyalizmi, Kitap, Ankara, 1963, Yazar:
Ali Akış.
- Sovyetsky Tatarstan, Kitap, London, 1974, Sayfa 65-67, Yazar: Tamur-
bek Devletşin.
- Türk Dünyası, Dergi, İstanbul, Sayı 21, 1971, Sayfa 31-35, Yazar: Ali Akış.
- Kazan Utları, Dergi, Kazan, 1977, Eylül, Sayfa 165-174 , Yazar: R. Mu-
hammediyef.
- Na Putiah Proletarskogo Internatsionalizma, Kitap, Kazan, 1971, Sayfa 250,
Yazar: Filozof Kâmil Fasiyef.
- Kendi Anılarım, Ali Akış.