AYAZ İSHAKİ ’NİN MILLI YUL DERGİSİNDEKİ YAZILARI

Milli Yul (1928–1939) Dergisi

          Ayaz İshaki’nin Berlin’de yayınladığı Milli Yul dergisi Tatarların Çarlık ve erken Sovyet döneminin entelektüel tarihi için kıymetli bilgiler içermektedir. Ayaz İshaki bu dergide, Avrupa muhaceretindeki göçmen grupların faaliyetlerini, onlar arasındaki ihtilafları ele alan çok sayıda makale yazmış, dönemin Sovyet matbuatını eleştirel bir gözle okumuş, İdil-Ural’da uygulanan Sovyet politikalarının altında yatan motifleri analiz etmiştir.

1930’lu yıllarda Ortadoğu, Finlandiya ve Uzak Doğu’ya seyahatler yapmış, buradaki faaliyetleri hakkında ayrıntılı yazılar yazmıştır. Ayrıca, o yıllarda Avrupa’nın gerginleşen ortamı hakkındaki gözlemlerini kaleme almıştır. Bu kadar önemli bir kaynak olmakla beraber, İshaki’nin dergideki yazıları çok az incelenmiştir. Dolayısıyla bu araştırmanın amacı, onun Milli Yul’daki makalelerini analiz etmek ve böylelikle XX. yüzyılın ilk yarısında Rusya’daki Türk halklarının siyasi, kültürel ve toplumsal dönüşümünün anlaşılmasına katkı sunmaktır.

Ayaz İshaki’nin yaşamı üç kısımda incelenebilir: Rusya dönemi, Avrupa yılları ve Türkiye’deki hayatı. Onun çocukluk ve gençlik yılları İdil-Ural’da geçer, fikri şekillenmesi burada gerçekleşir, en önemli edebi eserlerini bu dönemde verir. Gençliğinde inkılapçı ve sosyalist fikirlere sahiptir. 1905 Devrimi sonrası onun en verimli yıllarıdır: Siyasi faaliyetlerinin yanında, edebi ve gazetecilik işiyle de uğraşır. 6–7 yıl hapis ve sürgün dönemi geçirir. 1909–1911 yılları arasında Türkiye’ye kısa süreli gelişleri sırasında Yusuf Akçura ve Gaspıralı’nın Türkçülük anlayışından etkilenerek onların çizgisine yaklaşır. Şubat Devriminden sonra da Rusya Müslümanlarının siyasi faaliyetleri içinde aktif bir şekilde yer alır.
       1918 Nisanında Bolşevik hükûmeti İdil-Ural’daki milli basını yasaklar, matbaalara el koyar. Aynı yılın Ağustos ve Eylül aylarında Kurucu Meclis taraftarları Kazan’ı ele geçirince Kazan ve Ufa’da yeniden birkaç gazete çıkar ama bunlar çok kısa sürer; Bolşevikler yeniden Kazan’ı alınca bunları kapatırlar. Milliyetçi Tatar aydınlarının kurduğu «Milli İdare» Sibirya taraflarına taşınmak zorunda kalır. Ayaz İshaki ve arkadaşları Kızılyar (Petrapavlovsk) şehrinde Mayak1 adında bir gazete çıkarırlar ama bu kısa sürer. Daha sonra Uzak Doğu’da (Harbin’de) bir gazete çıkarmaya niyetlenirler fakat bunu basmak için gerekli olan harfler bulunamaz.

     Ayaz İshaki 1920 yılı başında Avrupa’ya ulaşır. Burada yeni bir yayın organı çıkarmak ister fakat maddi imkânsızlıklardan dolayı bunu gerçekleştiremez. Avrupa’ya göç eden İdil-Urallı aydınlar arasında çok sayıda gazeteci ve yazar olmasına rağmen bir türlü yayın yapmaları mümkün olmaz. Finlandiya’daki Tatar zenginleri yardım vaadinde bulunurlar ama bundan da bir netice çıkmaz. Bu sırada Almanya’da pahalılığın baş göstermesi de bu girişimi engeller. Bu arada İshaki Türkiye’ye gelip iki-üç yıl (1925–1927) kaldıktan sonra yeniden Avrupa’ya döner 1928’de Varşova’da İdil-Ural Bağımsızlık Komitesi’ni [1: 17]. Polonya’nın
ve Finlandiya Tatarlarının mali desteği ile komitenin yayın organı olarak Berlin’de Arap harfleriyle Milli Yul dergisini çıkarmayı başarır [6: 37]. Ona göre bu dergi İdil-Ural’ın milli basınının bir devamıdır; bununla Tatar basınının Sovyetler zamanında yaşadığı «fetret devri» bitmiş olur.

      Dergi, Arap harfleriyle, Kazan Tatar lehçesinde yayınlanır. İshaki birçok yerde İsmail Gaspıralı’nın dil birliği idealinden övgüyle söz etse de, kendi dergisinde buna uymaz [20: 4–5].  Arapça kelimeler yerel dilde (Kazan Tatar lehçesinde) nasıl telaffuz ediliyorsa öyle yazılmıştır. İshaki, Avrupa yıllarında hem gazetecilik faaliyeti içinde olmuş hem de mu haceretteki İdil-Urallıların siyasi önderliğini üstlenmiştir.

       Onun Avrupa’daki yazılarının büyük bir kısmı Milli Yul dergisinde yayınlanmıştır. İshaki, bütün zamanını ve enerjisini bu dergiyi çıkarmaya vermiştir. Dergi, göçmen Tatarların sesi olmasının yanında, bir teşkilat görevi de görmüştür. İshaki, Milli Yul’da kendi imzasıyla 141 makale yayınlamıştır. Bu makalelerden bazıları birkaç sayı devam etmiştir. Bunların dışında, «Milli Yul» adıyla yayınlanan yazılar büyük bir ihtimalle onun kaleminden çıkmıştır. «Çıngız» mahlasıyla çıkan yazılar da ona ait olabilir. Derginin hemen her sayısında İshaki’nin bir veya daha fazla yazısı olduğu düşünülürse, 11 yıllık Milli Yul külliyatının önemli bir kısmının ona ait olduğu ortaya çıkar.

       Ayaz İshaki’nin bu yazılarından neler öğrenebiliriz? Her şeyden önce onun Avrupa muhaceretindeki faaliyetleri dergide canlı bir şekilde yer almaktadır. Bu yazılarda Promete teşkilatı [5: 17–52], İdil-Ural Tatarlarının Avrupa muhaceretindeki durumu, göçmen gruplar arasındaki ihtilaflar, diğer Türki gruplar ile Bolşevik-karşıtı Ukraynalı, Baltıklı, Kozak ve Kafkasyalı göçmenlerin faaliyetleri hakkında ilginç bilgiler verilmektedir. Bu makaleler içinde en önemlileri, onun yaşadığı dönem hakkında yazdıklarıdır. Bunların bir çoğu 1917–1939 yılları arasında İdil-Ural Tatarlarının siyasi ve fikri hayatı hakkındadır. Ayaz İshaki, Sovyet Tataristan’ındaki gelişmeleri dikkatle takip etmiş, Sovyet matbuatını eleştirel bir gözle okumuş, İdil-Ural’da uygulanan Sovyet politikalarının altında yatan motifleri irdelemiştir. Stalin’in aydın kırımı yıllarını (uzaktan da olsa) günü gününe izlemiştir. Onun dergiye yazdığı biyografi yazıları da ilginç ayrıntılar içermektedir. Bizzat tanıdığı şahsiyetler hakkındaki görüşlerini bu yazılarında görmek mümkündür. İshaki’nin seyahat yazıları da önemlidir; Ortadoğu, Finlandiya ve Uzak Doğu’ya seyahatler yapmış, buradaki faaliyetleri hakkında ayrıntılı yazılar kaleme almıştır. Son olarak, 1936-39 yılları arasında Avrupa’da gerginleşen ortamı ilgiyle takip etmiş, bu gelişmeler hakkındaki yorumlarını dergi sayfalarında paylaşmıştır.

    Hatıra nitelikli yazıları içinde kendi gazetecilik faaliyetleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda yazdığı «Gezitecilik İşinde Yigirmi Biş Yıl» adlı hacimli bir makalesinde 1906 yılında Tañ Yıldızı ve Tavış gazetelerini çıkarmasını, hapis ve kaçaklık hayatını, daha sonra çıkardığı gazeteleri, kendisinin Sibirya günlerini, 1920’de Berlin’e geçmesini ve nihayet 1928’de Milli Yul dergisini kurmasını anlatmaktadır. İshaki’nin bu dergideki yazılarına değinen çalışmalar içinde Ahmed Tahir’in makalesini zikretmek gerekir [59: 112–120]. Orada, Ayaz İshaki’nin Milli Yul ve Milli Bayrak’taki yazılarının bir listesi verilmiş, derginin yayınlanmasının serüveni, ad değiştirmek zorunda kalması ve sorumlu müdürlerin değişmesi gibi konular açıklığa kavuşturulmuştur. Şule Güngör, 1994’te Nadir Devlet’in danışmanlığında tamamladığı yüksek lisans tezinde, her yılın başında dergide çıkan ve o yılın olaylarını değerlendiren makaleleri Türkiye Türkçesine aktarmıştır. Bu konudaki en önemli çalışma ise Tataristan’da Gayaz İshakıy: Eserler (Kazan 1998–2014) adıyla yayınlanan 15 ciltlik külliyattır. Bu muazzam çalışmanın dört cildinde (10.–13. ciltler) İshaki’nin Milli Yul’daki tüm makalelerinin Kiril harfleriyle transkripsiyonu yapılmış, her bir cildin sonunda kıymetli açıklamalar verilmiştir. Ayaz İshaki’nin muhaceretteki eserleri konusunda bir eser kaleme alan Tatar edebiyat tarihçisi Hatip Minnegulov, Gayaz İshakıy’nın Möhecirlektege İcatı (Kazan 2004) adlı ese-
rinde Milli Yul dergisine ayrı bir bölüm ayırmıştır. Adel Galyamutdinov ise «Jurnal ‘Milli Yul’ (1928–1939 gg) v Sisteme Tatarskoy Emigrantskoy» (Kazan 2012) adıyla Kazan Federal Üniversitesinde bir yüksek lisans (kandidatskaya) tezi hazırlamıştır. Derginin temel gayesi İdil-Urallıları örgütlemekti. Muhacerette değişik yerlere dağılan ve çeşitli kültürlerin tesirlerine maruz kalan İdil-Urallı göçmenleri, özellikle de Avrupa’nın değişik şehirlerinde tahsil görmekte olan gençleri milli ruhta yetiştirip birleştirmekti [16: 2]. İshaki, Millî Yul’un çıkışı sırasında, muhaceretteki İdil-Urallılar arasında dağınık ve fikrî bölünmüşlüklerin olduğundan söz etmektedir. Ona göre, Tatar gençlerinden bazıları Ruslara, bazıları yaşadığı ülkedeki yabancı halklara hizmet etmekteydi; bir kısmı «Osmanlıcı», diğer bir kesimi Rusçu, bazıları ise beynelmilelci olma yoluna sapmışlardı [28: 2–4]. Milli Yul, muhacerettekilerin vatan duygusunu ve vatana olan bağlılığını canlı tutmaya çalışacak, Sovyetler dışına kaçmak zorunda kalan aydınların birbiriyle tanışıp dayanışmasına vesile olacaktı. Avrupa gibi tamamen yabancı bir ortamda asimilasyona uğrama tehdidi de böyle bir dergi çıkarma ihtiyacını ortaya çıkarmış olmalıdır. İshaki, özellikle de gençlerin kaybolup gitmesinden endişe ediyor, onların bilinçli milliyetçiler olarak yetişmelerini hedefliyordu. Millî Yul kabilecilik gütmeyecek, bütün diğer Türk topluluklarıyla dayanışma içinde olacak, İdil-Ural boyundaki ve Kırım’daki Türk-Tatarların milli bayrak altında birleşmelerine hizmet edecekti; sadece Türk halklarının değil, Sovyet mahkûmu olan bütün diğer halkların da bağımsızlık mücadelelerini destekleyecekti. Aynı dönemde çıkan Yaş Türkistan ve Kurtuluş dergileri de benzer faaliyetler içindeydiler.
Nitekim Millî Yul, ilk yılında Kırım Tatarlarının da sesi olmuştur. Kırımlı Müstecip Hacı Fazıl (Ülküsal), onun kardeşi Necib Hacı Fazıl, Cafer Seydahmed ve Abdullah Zihni Soysal da bu dergide yazmışlardır [15: 69]. Ayaz İshaki, İdil-Ural Türk-Tatarını; Türkistan, Kırım, Kafkas ve Sibir Türkü ile birbirine bağlamayı hedeflemiştir.

Bu yüzden, tuttukları yolun geniş Türkçülük olduğunu, kabile şovenizminden uzak duracaklarını çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. Ayaz İshaki, Bolşevik rejimin bir gün yıkılacağı ümidini taşıyordu. Böyle bir durum ortaya çıktığında teşkilatlı ve hazırlıklı olmak gerektiğini söylüyordu. Çarlık rejimi yıkıldığı sırada, Polonyalılar, Finler ve Estonlar özgürlüklerini kazandıkları halde, 30 milyonluk Türk-Tatar halkı hazırlıksız yakalandığı için bağımsızlıklarını kazanamamıştı. Bundan sonra yeni fırsatlar çıktığında Türk halklarının hazırlıklı olması gerekiyordu [31: 1–4]. Bir yazısında, «şayet Türk-Tatar halkları Birinci Dünya Savaşına kadar Finler ve Polonyalılardaki derecede bir milli bilince sahip olsalardı, şüphesiz biz bugün Avrupa ve Asya’nın değişik yerlerinde garip olup yürümezdik; iyi-kötü kendi ülkemizde, vatanımızda otururduk» demektedir.
       Derginin bir gayesi de İdil-Ural’da yaşayan Türk-Tatar halkının fikirlerine tercüman olmak ve onlara rehberlik etmekti. İshaki bu hedefi değişik vesilelerle tekrarlamaktadır. Ona göre Sovyet Tataristan’ında kalanlar artık seslerini duyurma imkânından yoksundular; orada Çarlık zamanındaki kadar hürriyet bile kalmamıştı; Bolşevik propagandası dışında bir şey yazılamıyordu. Dolayısıyla, bir bakıma dergi onların da sözcüsü olacaktı. Bu yüzden, dergiyi bir şekilde Sovyet Tataristan’ına sokmak ve bu yolla oradaki Türk-Tatarları uyandırmak hedeflenmişti Milli Yul İdil-Ural’da gerçekten etkili olabildi mi? İshaki, derginin bunu büyük ölçüde başardığı inancındadır. Hatta Milli Yul’un muhaceretten ziyade Sovyet Tataristan’ında etkili olduğunu iddia etmektedir. Bu dergi sayesinde Sovyet hapishanelerinde yatan Türk-Tatar aydınlarının yüzlerinde ilk defa mutlu bir tebessüm belirdiğini söylemekte, derginin halkçı-milliyetçi çizgisinin Sovyetlerde kalan milliyetçi aydınlar üzerinde etkili olduğunu öne sürmektedir.
Derginin Sovyet Tataristan’ında dikkatle izlendiği açıktır. Bolşevik rejimi Milli Yul dergisini, ülkeyi karıştırmak isteyen bir dış mihrak olarak görüyor ve onun hakkında devamlı bir karalama kampanyası yürütüyordu. Türk-Tatar ülkelerinde her ne olumsuzluk ortaya çıksa Milli Yul’culardan biliniyordu. Mesela, bir Tatar komünisti Moskova’nın olmadık bir kararına karşı çıksa ona ilham verenin Milli Yul’cular olduğu iddia ediliyordu [23: 4]. Tatar Bolşeviği Minligerey Sagidullin (1900–1938), 1929’da Kızıl Tatarstan’da kaleme aldığı yazılarda Ayaz İshaki’yi karalamakta, onun eski ve yeni «günah»larını sayıp dökmekteydi [21: 1]. Sovyet basınında Milli Yul
hakkında başka eleştiriler de çıkmıştı. Bu yazılarda Milli Yul’cular dünya burjuvazisinin duygularını ve çıkarlarını yansıtmakla, İngiliz ve Fransız zenginlerinin çıkarlarına hizmet etmekle, Almanya, İtalya ve Polonya faşistlerinin işlerini desteklemekle suçlanmaktaydılar. Ayrıca, Milli Yul’cuların, İslam dünyasının mutaassıp hizmetçileri, Türkiye’nin Türkçülük amaçlarının casusları oldukları, Atatürk’ten bizzat emirler aldıkları iddia edilmekteydi.

İshaki, Kızıl Tataristan gazetesindeki suçlamalara cevap verirken şunları söylüyordu: «Beni çoktan beri sizin üstatlarınız [olan] eski Çarlık Ohrankası milliyetçi, İttihad-ı İslamcı, Tancı, pan-Türkist diye suçladı. Siz de makalenizde bizi Kırımlı Cafer Seydahmed, Azeri Resulzade, Türkistanlı Mustafa Çokayoğullarıyla birlikte zikredip, geniş bir programa bağlayıp, ‘bir [aynı] mukaddese hizmet ediciler’ diyorsunuz. Doğru söylüyorsunuz. Biz hepimiz aynı gayeye, Sovyetlerde talanan, ezilen Türk-Tatar halkını âzâd etmeye çalışıyoruz» [22: 2]. İshaki, bazı İdil-Urallıların da derginin çıkışından rahatsızlık duyduklarını, kendi rahatlarını bozmak istemeyen bu kimselerin, «bu mecmua da nerden çıktı şimdi?» dediklerini vurgulamaktadır. Bolşeviklerin Avrupa muhaceretine de sokulduklarını, oradaki adamları vasıtasıyla Avrupa’daki milli örgütlenmeyi bozmaya, Avrupa’da tahsil gören Türk-Tatar gençlerini etkilemeye çalıştıklarını ve bu öğrencilerin Avrupa’daki Bolşevik memuru Âlimcan İdrisi’nin «sahabeleri» olup gittiklerini söylemektedir [23: 4]. Çarlık döneminde Rusya Müslümanlarının Ceditçi aydınlarından olan İdrisî, 1920’li yıllarda Sovyet makamlarıyla yakın temasta bulunduğu için, şüpheleri üzerine çekmiştir.
Prometeci Harekette İshaki’nin Rolü
   Promete hareketiyle ilişkisi epey eskiye dayanmaktadır. Bu hareket, ilk olarak Polonya’da ortaya çıkmış, özellikle bu ülke tarafından desteklenmiştir. Daha önce Rus yönetimi altında yaşamış olan Polonyalılar, baştan beri Sovyet-karşıtı bir yapılanmanın gerekli olduğu inancındaydılar. Promete hareketinin
esas örgütleyicisi olan Mareşal Jósef Pilsudski, 1926 yılı sonunda İshaki’yi Polonya’ya davet etmiştir.1 Türkiye’de zaten hareketleri kısıtlanan ve maddi bakımdan da sıkıntı içinde olan İshaki, bundan bir yıl kadar sonra Varşova’ya gidip yerleşmiş, İdil-Urallı göçmenlerin lideri olarak söz konusu teşkilat içinde yer almıştır. Promete cephesini oluşturan göçmen grupların temel gayesi Rusya’dan ayrılıp kendi milletlerinin bağımsızlığını sağlamak ve bunun için birlikte hareket etmekti. Paris’te çıkan Prométhée (1926–1938) dergisi bu akımın sözcüsüydü.2 Sovyetlerden ayrılmayı hedefleyen gruplar, özellikle 1929 yılından beri sistemli bir şekilde çalışmaya ve fikirlerini basın-yayın yoluyla sürdürmeye gayret etmekteydiler. Bu mücadelede Ukrayna’nın müstesna bir durumu olduğunu düşünen İshaki, Ukraynalıların durumu hakkında ayrı bir makale yazmıştır. Nüfuslarının 30 milyona yakın olduğu sanılan (kendileri bu sayının 45 milyon olduğunu iddia ediyorlarmış)
         Ukraynalılar, ona göre etnik bakımından Türk-Tatar ile Slav halklarının birleşmesinden ortaya çıkan bir milletti. Devrim olur olmaz kendi hakları için en çok öne çıkan halk Ukraynalılar olmuştur. İlk olarak onlar askerlerini millileştirmeye başlamışlar, kendi ülkelerinde Moskova’dan ayrı yönetim kurmaya girişmişlerdi.
Kazaçiler (Kozaklar) için de ayrı bir makale kaleme alan İshaki, onlar hakkında «Türklerin Yeniçeri askerine benzer bir şekilde teşkil olunan bu askeri sınıf, Rusya’nın doğal sınırlarından çıkıp yayılmasında büyük rol oynadı» demekte, Kazaçilerin, Türk illerinin Rusya tarafından ilhak edilmesinde oynadığı rolü hatırlatmaktadır. İshaki, Avrupa’daki bir grup Kazaçi aydınının kendi atamanlarının disiplininden ayrılıp Volnoe Kazaçestvo adında bir dergi çıkardıklarından bahsetmektedir. Bunlar
Moskova’ya olan bağlılığa son verip Kazaçi bağımsızlığı için mücadele etmekteydiler. Kazaçilerin Rusya’ya sadık kalan geleneksel çevreleri ise bu harekete büyük bir tepki gösterip onları hain ilan etmişlerdi. Söz konusu dergi 1928 yılının sonunda Prag’da çıkmaya başlamış. Bunu kutladıkları törene Promote temsilcilerini de çağırmışlardır. Ayaz İshaki de buna katılmak için Prag’a kadar gitmiştir. İshaki, Rusların Türk illerine yayılırken, vurucu güç olarak kullandığı Kazaçilerin şimdi Promote tarafına geçmiş olmasından büyük mutluluk duyduğunu yazmıştır [29: 1–4].

        Promete cephesinin güçlenip Sovyetlerin parçalanması meselesini uluslarara-sı boyuta taşıması, muhaceretteki Beyaz Rusların milliyetçi cephesini buna karşı tavır almaya yöneltmişti. Aleksandr F. Kerenskiy (1891-1970) ve Pavel N. Milyukov (1859–1943)3 gibi Beyaz Rus liderler, Rusya’da yaşayan gayrı Rus milletlerin haklarını tanımamak konusunda Bolşeviklerle aynı çizgiye gelmişlerdi. Öte yandan, Sovyetler de (komünizm ve milliyetsizlik deneyimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine) Rus milliyetçisi bir politika izlemeye yönelmişti. Ayaz İshaki’nin fikrince, bunun sebebi Stalin’in Promete milletlerinin bağımsızlık isteklerinden korkmasıydı; bundan dolayı açıkça Rus dışı ulusları Ruslaştırma projesini uygulamaya koymuştu.
Berlin’de ve Paris’te Dni (1922–1932) gazetesini yayınlayan Kerenskiy, Avrupa’da göçmen olarak yaşayan gayrı Rus aydınların ayrılıkçı hareketlerine (seperatizm) karşı yazılar yazıyordu. İshaki, Kerenskiy’nin Dni’deki yazılarının Rus şovenizminin izlerini taşıdığını, İdil-Ural Tatarlarının haklarını göz ardı ettiğini ve onları ayrılıkçı olmakla suçladığını ifade etmektedir. İshaki’ye göre, Türk halklarının durumu söz konusu olduğunda, Rus’un Beyazı veya Kızılı arasında bir fark yoktu. Muhaceretteki Beyaz Ruslar (Kerenskiy ve Milyukov grubu), Milli Yul’cuları pan-pan-Türkçü ve pan-İslamcı olmakla suçlamada Sovyet Bolşeviklerinden geri kalmıyorlar, onların İngilizlere ve Fransızlara hizmet ettiklerini söylüyorlardı.
O sıralarda Dni dergisinde yazan Ermeni kökenli bir yazar,1 bağımsızlık yanlısı İdil-Urallıların başında Mustafa Kemal Paşa’nın olduğunu, bütün bu işleri onun organize ettiğini yazar. İshaki’nin Türk Yurdu dergisinde ortak Türk dili hakkında yazdığı makaleyi İdil-Urallıları Türkiye ile birleştirmek amacıyla yazdığını ve bu hususta Mustafa Kemal Paşa’dan çok yardımlar gördüğünü ileri sürer. İshaki, bu iddianın kasıt taşıdığını belirttikten sonra, Türk dünyasından gelen aydınların (1925’i izleyen yıllarda) Türkiye’de nasıl bir muamele gördüklerini bilenler için bu tarz iddiaların komik olduğunu söyler.
İshaki, Avrupa’daki Rus göçmenleri arasında ortaya çıkan Avrasyacılık akımına da bir makale ayırmıştır. Ona göre, Bolşevik Devriminden sonra Avrupa’ya göç eden Rus aydınlar arasında ortaya çıkan Avrasyacılık, Rus emperyalizmin değişik bir boyutundan başka bir şey değildi. Avrasyacılar da Rusya’nın bölünmez bütünlüğünü savunmakta, Rus olmayan milletlerin ve özellikle de Türk halklarının milli mücadelesini zayıflatmaya, Avrasyacılık adı altında milletler-üstü bir birlik fikrini yaymaya çalışmaktaydılar.

Kudüs, Filistin ve Mısır Seyahati

       Ayaz İshaki’nin seyahat yazıları dergide önemli bir yer tutmaktadır. 5-17Aralık 1931 tarihlerinde Kudüs’te toplanan İslam Kongresine Rusya Müslümanlarının temsilcisi olarak katılmış, bundan sonra ziyaret ettiği Filistin ve Mısır hakkındaki izlenimlerini ayrıntılı bir şekilde kaleme almıştır. Onun bu kongreye katılmaktaki maksadı Rusya Müslümanlarının sorunlarını dile getirmekti. Kongredeki Arap temsilcilere Rusya Müslümanı ve Tatar olduğunu söylese de, ona Türkiye’nin temsilcisi gibi bakmışlardır. «Biz Türkiyeli değil, biz Rusyalı, biz Türk-Tatar filan desek de, buna hiç kim kulak asmadı» demektedir.

     İshaki, Sovyetlerin İslam dünyası üzerindeki politikalarından da bahseder. Sovyetlerin pragmatik bir siyaset güttüğünü yazar. 1923’te Sovyetlere gelen Hint milliyetçilerinden Bereketullah Abdurrab ve Said el-Arabi, Bolşeviklerle İngilizler arasında ticaret antlaşması yapılmasının arkasından ülke dışına çıkardıklarına dikkat çeker. 1927’de Moskova’ya gelen Emir Şekib Arslan da pek fazla ilgi görmez, Çeka onun yerli Müslümanlarla görüşmesine imkan vermez. Onun Moskova’da gördükleri hep «tiyatro için yapılan dekorasyonlardan» ibaretti. Moskova’nın yeni camii o günlerde dış ülkelerden gelen kişilere göstermek için açıktı. Kudüs Kongresinden sonra Filistin topraklarında gezmiş, Halilürrahman ve Beytüllahmde gördüklerini yazar. Orada kendisine Musa Carullah refakat eder. Filistin gezisi hakkında günlükler kaleme aldığını, bunları daha sonra hatıra defteri olarak yayınlamak istediğini söyler. Burada bir Türk diplomatıyla yaptığı ilginç bir görüşmeyi de aktarır. Mısır’da öğrenim gören Tatar aydınları (Musa Carullah, Peterburg imamlarından Lütfi İshaki, Aliye Medresesi müderrisi Ziyaeddin el-Kemali,
Tatar yazarlarından Zâkir el-Kadiri ve Abdulbari Battal) üzerinde durur. Bir sonraki yazısında «Şibânü’l-Müslimîn» adlı bir teşkilattan bahsetmekte ve bunun Türkiye’deki Türk Ocaklarının oynadığı role benzer bir işlev gördüğünü söyler. Bu cemiyette bir de konferans verir.
      İshaki, gittiği her yerde Rusya Müslümanlarının davasını anlattığını yazar. Bu arada, hiç hazzetmediği Abdürreşid İbrahim’in Hayfa’da bir Arap bankası açtığını söylemeyi ihmal etmez. Bundan sonra uğradığı Akka şehri hakkındaki izlenimlerini ve Bahailik hakkındaki görüşlerini dile getirir. Seyahatini 8 Mart 1932’de tamamlayan İshaki, böylece 3,5 ay süren bu kongre sonrası seyahatinden sonra Avrupa’ya döner. Bundan sonra da İslam dünyasındaki gelişmeleri yazan İshaki, Osmanlı devletinin son döneminde Arap siyaseti ve pan-İslamizm ve Osmanlıcılık siyasetlerini ele alır. Makalenin devamında İngilizlerin Arap siyasetini ele alır. Osmanlılar Arap topraklarını kaybettikten sonraki gelişmelere değinirken, Emir Faysal’ın öldürülmesiyle İslam tarihinin kanlı bir sayfasının kapandığını söyler. Başka bir makalesinde ise, Filistin’de bir Yahudi devleti oluşturma siyasetini ve çabalarını anlatır. Uzak Doğu’daki Faaliyetleri İshaki, 1933 yılı Ekim ayında Uzak Doğu’ya seyahat etmiş, Mançurya, Japonya ve Kore’de bulunan Tatar kolonilerini örgütlemekle uğraşmıştır.1 Uzak Doğu, İdil-Ural Tatarlarının çoktandır yöneldikleri noktalardan biriydi. O sıralarda, Uzak Doğu ülkelerinde dağınık vaziyette 20–25 bin kadar Türk-Tatar yaşamaktaydı. Tatarların bu taraflara yayılmasında Harbin şehri ilk basamak olmuştu; Mançurya demiryolunun faaliyete geçmesiyle birlikte Tatarlar Harbin’e gelip ticarete başlamışlardı. 1904’te Rus-Japon savaşında Japonların galibiyeti İdil-Urallı Tatarlar tarafından sevinçle karşılanmıştı. Bir doğu milleti olan Japonların medeniyet bakımından ileri gitmesi, Rusya Müslümanlarını da ümitlendirmişti. Bolşevik devriminden sonra bazı Tatarlar Japonya’ya sığınmışlar ve orada gayet iyi karşılanmışlardır. Diğer bir Tatar topluluğu ise Haylar’da (İç Moğolistan’ın başkentiydi) yaşıyordu. Tatarların bura- ya yerleşmeleri demiryolunun uzatılmasından sonra olmuştu. Bunlar daha ziyade deri ticaretiyle uğraşmaktaydılar. İshaki buraya gelip bir konferans vermiş ve bir de İdil-Ural derneği kurmuştur.
İshaki’nin geldiği sırada bölgede önemli gelişmeler olmaktaydı. Japonlar, Çin askerlerini Mançurya’dan çıkarmış, Mançu ülkesini ele geçirmişlerdi. Dolayısıyla onun yazılarından önemli bir kısmı bölgedeki Sovyet, Japon ve İngiliz rekabeti hakkındadır. Bir yazısında Sovyetlerin bu gelişmeler içindeki rolünü ele alır.
Başka bir makalesinde, Sovyet-Japon ilişkileri konusunda bilgiler verir. Ekim 1933’te Şanhay’a yaptığı seyahatinden sonra, Aralık ayında Japonya’nın Kobe şehrine geçer, orada inşa edilen bir cami hakkında bir yazı kaleme alır. Şubat 1934’te Mukden şehrinde Tatarların ilk kurultayını yaptıklarını anlar. Diğer yazılarında ise, bölgedeki Sovyet varlığından [38: 1–7], Rusya, Japonya, Çin arasındaki rekabetten ve savaş ihtimalinden söz eder. Japon hükûmetinin Ayaz İshaki’nin faaliyetlerini desteklediği bilinmektedir Zaten kendisi de makalelerinde Japonlardan hep övgüyle söz eder. Bi makalesinde Cumhuriyet gazetesi müdürü Yunus Nadi’nin Japonya hakkında yazdığı tenkit yazısından dolayı onu eleştirir.
Ayaz İshaki’den önce Başkurt mollası Muhammed Abdülhay Kurbanaliyev
(1889–1972) Japonya’da faaliyet göstermekteydi.3 Çelyabinsk’te doğumlu olan Kurbanaliyev, İç Savaş sırasında Amiral Kolçak’ın yanında saf tutmuş, 1920’de Japonya’ya sığınmıştır. 1931’de Tokyo’da Yapon Muhbiri (daha sonra Yaña Yapon Muhbiri) dergisini yayınlamıştır. Kurbanaliyev Japonların İslam siyasetine hizmet etmiştir Japonlarla irtibat kurup onların İslam dünyasıyla ilişki kurmasına hizmet eden ve Kurbanaliyev’e destek veren bir diğer şahsiyet ise Kadı Abdürreşid İbrahim idi. İslam birliği idealine bağlı olan bu iki şahsiyet birlikte hareket etmişlerdir.

Ayaz İshaki’nin Japonya’ya gelip yoğun faaliyetler içine girmesi, burada epeydir faaliyet gösteren Kurbanaliyev’i ve taraftarlarını rahatsız eder. Her iki lider de Sovyet-karşıtı olmakla birlikte aralarında önemli fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Ayaz İshaki, laik görüşlüdür; Türkiye’nin bu yoldaki adımlarını benimsemiştir. Vaktiyle sosyalist düşünceyi benimsemiş olması Kurbanaliyev zümresince bir suçlama unsuru olarak kullanılır. İshaki, Beyaz Ruslarla Kızıllar arasında pek fark görmez ve güvenmezken, Kurbanaliyev Sovyetlere karşı Beyaz Ruslarla işbirliği yapmaktan çekinmez.
İshaki, Abdulhay Kurbanaliyev ile olan ihtilafından da söz ederken [33: 7–8]
Kurbanaliyev ve taraftarlarının kendilerini «Rus Müslümanı» olarak tanıttıklarını, «biz milliyet bakımından Rus, din bakımından Müslümanız» dediklerini söyler ve bunu sert bir şekilde eleştirir. Tatarların burada yerel halk (Mançular ve Japonlar) gözünde Ruslarla özdeşleşmelerini kabul etmez; onların kendi Asyalı kimliklerini öne çıkarmalarını ister [32: 5–7]. Ayaz İshaki, 1938 yılı Temmuzunda yayınlanan bir yazısında Kurbanaliyev’in Japonlar karşısında yüzünün maskesinin düştüğünü söyler. «Provakatör» ve «milli hain» olarak nitelediği Kurbanaliyev’in Japonya aleyhine çalışmaktan hapse atılmasını sevinçle karşılarken, onun yerine Abdürreşid İbrahim’in imam tayin edilmesi fikrine karşı çıkar. İshaki, Çin’in Mukden şehrinde yayınlanmasını sağladığı Milli Bayrak gazetesi aracılığıyla İdil-Urallı göçmenlere rehberlik eder [49: 4–5]. 1935–1945 yılları arasında haftalık olarak yayınlanan bu gazete, Yaña Millî Yol’un Uzak Doğu’daki
uzantısı gibidir [36: 9–13; 41: 1–6]. İshaki, bir yazısında Uzak Doğu’da Tatarlar tarafından çıkarılan Milli Bayrak gazetesinden söz etmektedir. Gazetenin başmuharriri İbrahim Devletkildi (1901–1967) idi. Yazıların çoğunu ise Rukiye Muhammediş
(1908–1989) yazıyordu [7: 33–36]. Ayaz İshaki burada birçok yazı yayınlamıştır; fakat onun yazıları 1939 yılında kesilir.
Avrupa’daki Son Yılları İshaki 1936’da yeniden Varşova’ya döndüğünde Avrupa yoğun bir siyasi hareketlilik içindeydi. Aslında İshaki epeydir bu gelişmeleri dikkatle izlemekteydi. İshaki’nin ilk zamanlar (mesela 1933’te) kendini Alman sağına (Nasyonal Sosyalistlere) yakın bulduğu açıktır. Alman Nasyonal Sosyalistlerini överken, Alman milletinin iktisadiyatı üstüne sülük gibi yapışan Yahudilikten kurtulmayı öncelikli görev olarak kabul etmelerini olumlu bir siyaset olarak görür. Bolşeviklerin bu mücadelede yenik
düşeceklerini tahmin eder. Ona göre, milliyetçilik ile beynelmilelcilik arasındaki mücadelede milliyetçilik üstün gelecektir. Rusya homojen bir millet olmadığı için, Bolşevikliğin yıkılacağı ve yerel milliyetçiliklerin güçleneceği beklentisi içindedir. Prometeci gruplar, Avrupa’nın değişik devletlerinden destek almakta hiçbir sakınca görmeyerek onların Sovyetlere karşı siyasetlerinden yararlanmaya çalışmaktaydılar. Bu gruplar, Sovyetler ile onlara karşı olan devletlerin er-geç savaşa girişeceklerine inanıyor, bu savaşa büyük ümit bağlıyorlardı 1936 yılı başından beri ortaya çıkan gelişmeler dünyanın savaşa doğru gidişinin
habercisi gibiydi [40: 9–13]. Aynı yılın Kasım ayında Almanya ile Japonya arasında Komintern’e karşı antlaşma yapılması gündemdeydi. Bolşevik basını bu antlaşmanın arkasında gizli bir askeri antlaşma olduğunu ve bunun da dünya barışına zarar vereceğini söylemekteydi. İshaki, dünyanın her tarafında görülen bulutlar ve fırtınaların Sovyetlerdeki Türk halkların yararına gelişeceği beklentisi içindeydi [42: 2–5]. Sovyetlerdeki değişik halklarda milli hareketin canlandığından bahseden İshaki, Avrupa’da Bolşevik-karşıtı cephenin güçlendiğini söyledikten sonra, yakın gelecekte Sovyetlere karşı savaş olmasının çok doğal bir şey olduğu tahminini yürütmektedir.
Bu durumda Sovyetlerdeki Türk halklarının alması gerekli olan tedbirlerin belirlenmesi ve birlikte hareket etmeleri gerektiği kanısındadır.

 

Ahmet Kanlidiri

Bir cevap yazın